"Çifte Cinayet” koreograf ve dansçı Hofesh Shechter’in geçtiğimiz hafta Zorlu PSM’de İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sergilenen iki perdelik oyununun, daha doğrusu performasının adı. İlkinde dansçılar seyirciyi yıldırıp bıktırmadan ve son derece estetik hareketlerle birbirini öldürüyor, ölümlerden seyircinin zevk almasını sağlıyor. İkinci perdedeyse çatışma yerini dayanışmaya bırakıyor, kucaklaşma sahneden taşıp salona iniyor.
Biraz önce ölümü, cinayeti, savaşı alkışlayan insanlar dayanışmanın hazzıyla yerlerinden fırlıyor, duygusal bir fırtınaya tutulmuşçasına insanlığını hatırlamanın zevkini çıkartıyor. Ama sanırım çok azı 90 küsur dakikalık performans sırasında yaşadığı, yaşatıldığı çelişkili ruh halini, bir yanıyla şiddeti kutsarken öte yanıyla sarılmanın hazzının derinlerden çekip çıkarttığı insani duyarlılıkla olan karşıtlığını görebiliyor.
Kapının önünde konuşulansa ne yazık ki Shechter’in muhtemelen Nietzche ve Foucault’ya atıfla insanın ve metafizikin ölümüne ilişkin çifte cinayeti değil müziğin gücü ya da dansın ritmi oluyor. Sarılma sekansları koreografın mütevazılığına, dansçının fiziki eylemine indirgeniyor. Olasıdır ki çok az insan kendiyle yüzleşme cesaretini gösterip, oyunun gerçek mesajının taşıyıcısı olma sorumluluğunu üstleniyor.
Zaten çoğunu çektikleri fotoğraf ve videolar oyundan daha fazla ilgilendiriyor. Performans bir kaç dakika içinde kendinden ziyade bıraktığı görüntüsel ize, o izin sığlığına, tanıtım broşürlerindeki ve web sayfalarındaki yazılarda özünden arındırılmış anlatıma, cinayet, savaş ve terör karşısında seyredenden başka herkesin duyarsızlığına dönüşüyor. Taşınan mesajın öznesi biz, ben, sen olmaktan çıkıp öteki haline dönüşüyor.
Zorlu PSM’de ve tabii ki performasın sergilendiği pek çok başka yerden çıkan insanlar oyunun sonunda kendilerine de sarılan sanatçıların yaşattığı duygusal sarsıntının etkisinden bir kaç dakika içinde kurtulup eminim normal hayatlarına dönüyor. Oradaki akışı da sahnelendiği gibi kabullenmeye, gördüğü ve görmeye alıştığıyla yetinmeye, kendisine dokunmayan savaşı ve şiddeti bazen hiddet, genellikle de kayıtsızlıkla seyretmeye devam ediyor.
Geriye etkisi bir kaç saat sürecek oksitoksin hormonu kalıyor. Stresimiz azalıyor, bazı durumlarda kan basıncımız yani tansiyonumuzu düşürüp normal seviyelere gelmesine yardımcı oluyor. Keşke daha fazlası da olsa, kucaklaşmanın huzuruyla oradan ayrılırken, çelişkilerimizi de hissedebilsek, ilk perdedeki şiddeti tıpkı gerçek hayattakiler gibi bir çırpıda unutmasak. Fakat sadece keşke. Çünkü oyun da seyretsek nihayetinde hepimiz insanız.
Kendimizden çok şey beklemememiz gerekiyor. Unutmazsak yaşamamız, hayatın gündelik akışına uyum sağlamamız imkansız. Ara vermezsek de insanlığımızı, duyarlılığımızı kısa süreliğine dahi olsa hatırlamamız zor. Ama iyi ki sanat ve edebiyat var. Bizi bir yerlerden yakalayıp anlatısının içine çekiyor, sarsıp rutinden ayrılmamıza, aslında kim olduğumuzu hatırlamamıza sebep oluyor. Bazen bir müziğin ritminde, bazen de bir resmin detayında kendimizi bulabiliyoruz.
Tasavvuf ve felsefe de bize bu imkanı sağlıyor. Sarılmanın, kucaklaşmanın metaforik hali yardımlaşma da öyle. Özellikle büyük sarsıntılar yaşamadan, dayanışma gereği kendini normatif olarak dayatmadan önce yapılanlar. Yeter ki bürokratikleşmesin, insani dokunuşunu ve duyarlılığını yitirmesin, gösteriş, siyaset veya menfaat için yapılıyor olmasın. Bizi insanlığımıza yakınlaştıracağına daha çok uzaklaştırmasın. Düşündürtsün, varlığımızın bireysel anlamını sorgulatsın.
Eğer okuduklarınız sizi sıkmadıysa, yazının burasına kadar gelebildiyseniz benim önerim bugün insanlık hallerini anlatan bir oyun, dans, performans seyretmeniz ya da sergi gezmeniz. İKSV’nin tiyatro festivali bir kaç gün daha devam ediyor. Gezilebilecek onlarca sergi, müze, MUBİ’de de güzel filimler var. Başlığı yine çifte cinayet olan Sever Işık’ın 2012 yılında Felsefe Dergisinde (Sayı 56) yayınlanan yazısını da ihmal etmeyin derim.
İsterseniz birilerine sarılmayı, en azından yakın bildiklerinize sevginizi, şefkatinizi göstermeyi, onlara ve kendinize pozitif enerji vermeyi de deneyebilirsiniz. Yapılan araştırmalar sarılınanlar, kucaklananlar kadar kucaklayanların da bu eylemden etkilendiğini göstermiş. Hem kendinize, hem de karşınızdakilere iyilik yapmanın, duygularınızı serbest bırakmanın, sıradanlığı aşıp yeni bir anlayışa, olgunluğa ulaşmanın kimseye zararı yok. İyi, huzurlu ve duyarlı bir pazar günü dileğiyle…