İklim değişikliği dünyanın hemen her yerinde hissediliyor. Artan sıcaklık durdurulmazsa, dünya yaşanılmaz bir yer haline gelecek. Ağustos başında açıklanan IPCC raporuna göre bunun en büyük nedeni karbon salınımı. 1850’lerden bu yana 2 trilyon 400 milyar ton karbondioksiti üretip atmosfere salmışız, insanlık olarak kotamızın yüzde 86’sını doldurmuşuz. Sıcaklık artışını kritik seviye olan 1.5 derecenin altında tutmak istiyorsak yaşam, üretim ve tüketim biçimlerimizde radikal değişikliklere gitmek zorundayız.
Aksi takdirde ne orman yangınlarını, ne sel baskınlarını, ne de okyanusların yükselip karaları yutmasını engellememiz mümkün. Alacağımız uçaklar, helikopterler yangınları söndürebilir. Şehir planlaması sayesinde belki inşaatlar dere yataklarına yapılmaz. Ama karbon salınımı durmadan sıcaklık artışı durmaz, o durmadan da yangınlar ve seller bitmez, denizler ve fırtınalar durulmaz. Böyle giderse pek çok şehir, hatta ülke sular altında kalır. Kuraklık kasıp kavurur. Dünyanın demografik yapısı değişir. İklim savaşları çıkar.
***
Artık herkesin ortak sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gereken bir dönemdeyiz. Ve sanıyorum yavaş yavaş da bunu idrak ediyoruz. Çeşitli çekinceleri olan Türkiye dahi imzacısı olduğu ancak bir tür onaylamadığı Paris İklim Anlaşması’nı TBMM’ne taşıyor. Birkaç yıl öncesiyle karşılaştırıldığında “iklim” medyada daha çok yer buluyor, sıcaklık artışı gündelik konuşmaların içine sızıyor. Pek çok ülkede öncelik iklim olmasa da gündemlerde yer kaplıyor. Glasgow’da düzenlenecek iklim konferansı siyasi liderlikleri tedbir almaya, bir şeyler yapmaya zorluyor.
Büyük şirketlerin ve büyük sermayenin iklim konusunda hassasiyet göstermesi de sevindirici. Karbon ayak izlerini azaltmak için ardı ardına programlar açıklamaları, Amazon’un sahibi Jeff Bezos gibi değişikliği gezegenimiz için tehdit olarak tanımlamaları önemli. Disney’in, Microsoft’un, Apple’ın pozisyon almaları, çağrıda bulunmaları değerli. Hava yolu şirketlerinin, petrol ve gaz üretenlerin iklim ve çevre için hedefler koyması, planlar açıklaması da öyle.
Onlar etkileme güçleriyle, sermayeleriyle, siyaset üstündeki ağırlıklarıyla iklim değişikliğini durdurabilirler. Ama tabii ki samimiyseler, gelirlerinden, bonuslarından ve maaşlarından fedakarlık etmeyi göze alabiliyorlarsa. Çünkü iş eyleme geldiğinde, mesela Biden yönetimi karbon salınımı azalsın diye bütçe yasasında kömür, gaz ve petrol üreten “enerji” şirketlerine verilen desteklerin kesilmesi, bir de üstelik zenginlerden biraz daha vergi alınmasını öngörünce aynı şirketler lobiciler tutup bütçeyi değiştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
İlanlar verip ülkeyi işsizlikle tehdit ediyor, destekledikleri siyasilerin harekete geçmesi için ortam yaratmaya çalışıyorlar. Guardian’ın yazdığına göre çevreye duyarlı olduğunu her fırsatta ilan eden Apple ve parasının önemli bir kısmını çocuklardan, yani dünyayı bırakacağımız gelecek kuşaklardan çıkartan Disney iklim konusunda yapısal dönüşümü sağlayacak bütçeyi değiştirmek için çaba harcayanların başında geliyor. New York Times’ın yazdığına göre de Paris İklim Anlaşması hedeflerini güya destekleyen Exxon-Mobil, BP gibi şirketlerse o hedeflere varmak için Biden Yönetimi’nin tedbir almasını istemiyor.
Başarabilirler mi bilmiyoruz. Fakat şimdiden çok zorladılar. Şirketler de, tıpkı devletler ve biz sıradan vatandaşlar gibi tehdit altında olduğumuzu biliyorlar ama yine tıpkı bizler gibi fedakarlığı başkalarından bekliyorlar. Hem sıcaklık düşsün diyorlar hem de eskisi gibi üretmek, satmak ve aslında hiç ihtiyaçları olmayan devlet desteğinden yararlanmak istiyorlar. Kısıntı bizim yerimize başkalarından yapılsın diye çalışıyorlar. Hiçbir konforlarından vazgeçmeye hazır değiller. Hazır oldukları tek şey kamuoyu önünde mahcup olmamak için “PR” yapmak.
***
Böyle giderse yine zenginler fakirleri, fakirler zenginleri, Çin Amerika’yı, Amerika Çin’i suçlayacak. Hedefler konacak fakat o hedeflere ulaşmak için gereken siyasi irade ortaya konmayacak. Konan da menfaati sarsılan gruplar tarafından yok edilmeye, lobi ve PR şirketleri eliyle boğulmaya çalışılacak. Devletler de galiba çok değişmek istemeyecek. Petrol, gaz satışı üstünden aldığı vergiyi, bu sektörlerde çalışanları ve değişimden etkilenecek sektörlerin mali, dolayısıyla siyasi gücünü dikkate alacak.
Dünya da olağan dışı hava koşullarıyla, alışılmadık sıcaklık artışlarıyla, beklenmedik yangınlar ve sellerle, gelgitlerle, kasırgalarla ve kim bilir daha nelerle kendini hatırlatmayı sürdürecek. Umarım çok geç olmadan hepimiz fedakarlık etmemizin gerekli olduğunu anlarız. İklim değişikliğini ciddiye alanların anlattıklarını dinleriz. Büyük sermaye ve büyük devletler başta olmak üzere oyun bozanların oyunlarını bozmaya çalışırız. Geri dönülemez eşik aşılmadan…