Bütün köpekleri cezalandırmak yerine…

Mensur Akgün

Yaklaşık 20 yıldır Göktürk’te oturuyorum ve sokak köpekleriyle iç içe yaşıyorum. Şimdiye kadar beni ya da tanıdığım birini köpek ısırmadı. Sabahları erken kalkıp bisiklete bindiğimde arsız arsız havladıkları oldu. Bazı arabalara karşı hassas davrandıklarını, alanlarını korumak adına ve kendilerini yaralamak pahasına peşlerinden koştuklarını gördüm.

Ancak Göktürk’tün köpekleri insanlarıyla yıllardır uyum içinde yaşadı, ne insanlar onları rahatsız etti, ne de onlar insanları. Çoğu işyeri kapılarını açtı, bir kaç tanesini fiilen sahiplendi. Vitrinlerinde yatmalarına, kışın kapı aralıklarından esen sıcak klima rüzgarından yararlanmalarına müsade etti. Sokaklara kulübeler kondu. Biraz insani duyarlılığı olanlar onları besledi, su verdi.

Belediye de mama kumbaralarıyla hayatta kalma mücadelelerine yardımcı oldu. Bildiğim kadarıyla hemen tamamı kısır. Ya kulağında elektronik küpesi var ya da artık çipli. Muhtemelen aralarında yaramazlık yapanlar, insanlara saldırıp korkutanlar, hatta ısıranlar da olmuştur. Ama bir kaçı “suç” işliyor diye bu onların topyekün kıyımına gerekçe oluşturabilir mi?

Sahipsiz hayvanların 30 gün içinde sahiplenilmemeleri halinde bir tür soykırıma tabi tutulmaları anlayışla karşılanabilir mi? Tek kusuru suç işlemiş türdeşine benzemek olan bir varlık benzerliği nedeniyle yok edilebilir mi? Aynısı bize karşı uygulansa, ceza bireysel olmaktan çıkartılıp toplumsallaştırılsa hoşumuza gider mi? İnsanla hayvan arasındaki ayrım etik ve/veya dini açıdan bu denli derin mi?

Keşke yaşam koşullarımız müsait olsa da o hayvanları sahiplenebilsek. Çoğumuzumuzun küçük apartman dairelerinde yaşadığı, en az 12 saat çalıştığı veya çalışmak için zaman harcadığı bir düzende bunca köpeğin sahip bulması imkansız. Paramız olsa bile onlara ayırabilecek, onları ihtiyaçlarını gidermek için günde en az iki kez sokağa çıkartabilecek vaktimiz yok.

Ama bizim vaktimiz, yerimiz, paramız yok diye onların cezalandırılması gerekmiyor. Merkezi ve yerel yönetimler zehir almaya, en az 30 gün beslemeye harcayacakları parayla onları kısırlaştırıp takacakları ciplerle takibini yapabilir, müeyyide ise suç işlemeleri halinde gerçekleşir. Doğal ömürleri çok uzun olmayan sokak hayvanlarının nüfusları basit tedbirlerle kısa zaman içinde azalır.

Bence Türkiye’nin “medeni” ya da “gayri medeni” ülkelerden alacağı derslere de ihtiyacı yok. Olan yasalar ve kurallar düzgün uygulansın yeter. Sokaklardaki kediler, köpekler, kuşlar bu ülkenin kimliğinin, aidiyetinin parçası. Yüzyıllardır onlarla birlikte yaşıyoruz. Onları elimizdeki her türlü imkanla besliyoruz. Ölenlerinin arkasından heykellerini dikiyoruz. Haklarında belgeseller yapılıp dünyaya bu konuda emsal gösteriliyoruz.

Umarım iktidar bloğu çıkartmaya çalıştığı itlaf yasasına gelen tepkilerden böylesi bir uygulamanın kendileri için çözdüğünden daha büyük sorunlar çıkartacağını görür ve zaten insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi nedenlere yaralı olan gönülleri daha da fazla yaralamaz, sokak hayvanlarının yaşam hakkını bir kaç kötü örnek yüzünden ellerinden almaz.

Türkiye’nin çok daha önemli, çok daha tehlikeli “asayiş” sorunları var. Mafyavari örgütler, gerçek faili meçhul siyasi cinayetler, kadına uygulanan yakın ve aile şiddeti, kontrolsüz silahlanma çılgınlığı, çakarlı araba bolluğu, akli dengesi tartışmalı sürücülerin yarattığı trafik kaosu bunlardan sadece bir kaçı.

Fakat iktidarın bu teşebbüsü belki yerel yönetimleri ve hayvan haklarına hassasiyet gösteren sivil örgütlenmeleri daha iyi çözümler üretmeye, daha yaşanabilir barınaklar yapmaya, özgürlükle soğuk, kar, yağmur, açlık ve bazen de insan zulmü arasına sıkışan bu canlıları koruyacak yeni ve kalıcı tedbirler almaya yöneltebilir.

Hiç kimse hiç bir şey yapmasa bile sokak hayvanlarının bize insan olduğumuzu hatırlattığını, onlara gösterdiğimiz ilgi ve şefkatin bir tür psikolojik tedavi olarak bizlere geri döndüğünü unutmayalım. Biz onları beslerken, onlara korunak sağlarken, onlar da bize anlamlı gözlerle bakıyorlar, kuyruk sallayıp, vücut hareketleri ve sesleriyle sevdiklerini, sevindiklerini belli ediyorlar.

Onların bize bizim de onlara ihtiyacımız var. Birlikteliğimiz duygusal sinerji yaratıyor. Yukarıdaki fotografta gördüğümüz gibi varlıkları vitrinleri süslüyor. Bırakın bu döngü yaşayabildiği kadar yaşasın. Bir kaç kötü örnek yüzünden tüm sokaktakiler en ağır şekilde cezalandırılmasın. Hayvanlara da insanlara da bunu yapmaya hakkımız yok.

Saldırganlık sorunu istenirse belli türlerin kontrol altına alınmasıyla, bazı safkan cinslerin “üretiminin” yasaklanmasıyla, onları sahiplenenlere vukuat halinde cezai müeyyide uygulanmasıyla çözülebilir. Hijyen sorunu da biraz daha tedbir, düzen ve temizlikle aşılabilir. Kısırlaştırmayla, yaşanabilir barınaklar kurmayla da sokak popülasyonu “makul” bir oranın altına çekilebilir. Yeter ki isteyelim…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (42)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.