Başbakan Davutoğlu dün Strazburg’da Avrupa Konseyi’nin anlam dünyasına hitap eden bir konuşma yaptı. Mültecilerden başladı terörizmle bitirdi. İnsan haklarından söz etti, eleştirileri cevapladı, yeni anayasanın özgürlükçü olacağının garantisini verdi. Hepsinden önemlisi de savunmada kalmadı. Türkiye’nin iyi yaptığı şeyleri ön plana çıkarttı, Avrupa’nın yapamadıklarını, yapmak istemediklerini eleştirdi.
Özellikle de kendisine ve ülkesine yönelik eleştirilere verdiği cevaplar kayda değerdi. Yunanistan Eski Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani’nin AB ile Türkiye arasında varılan mülteci uzlaşmasını uygulamadığına ilişkin eleştirisini, tam tersinin doğru olduğunu anlatarak ve ona iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmasının ne kadar gerekli olduğunu hatırlatarak cevap verdi.
Kürtlerin azınlık olduğu varsayımı üstünden sorulan bir soruya anayasal vatandaşlık ve eşitlik üzerinden yaklaştı. Ertuğrul Kürkçü’nün, Türkçe Avrupa Konseyi’nin resmi dili olmasına ve Başbakan orada Türkçe konuşmasına rağmen nedense İngilizce sorduğu, PKK’yı gerilla olarak tanımladığı sorusunu da kamu düzeni ve vatandaşın güvenliği kavramları üzerinden tam da Avrupa Konseyi’nin ruhuna uygun şekilde cevapladı.
Başbakan’ın terörün dini, etnik kimliği olmadığına ilişkin görüşlerini, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde de güçlü kelimeler ve Avrupa’ya yönelik eleştirilerle birlikte dillendirmesi önemliydi. PKK’ya gösterilen hoşgörüyü; İstanbul ve Ankara’da patlayan bombalara Brüksel ve Paris’tekilerle aynı tepkilerin gösterilmediğini hatırlatması umuyorum ki en azından orada bulunanlarının zihninde bir nebze olsun yer edecektir.
Başbakan’ın Strazburg Hilton Oteli’nde ziyaretine eşlik eden gazeteci ve yazarlarla gerçekleştirdiği sohbet toplantısında vurguladığı gibi Türkiye Avrupa’dan empati bekliyor. Taziye mesajları yetmiyor, yas ilan etmeleri, teröre karşı ortak bir tavır sergilemeleri, terörü nedeni ne olursa olsun meşru görmemeleri gerekiyor.
Belli ki Türkiye’nin bu tür konuşmalara, kendi pozisyonunu anlatmaya şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Ama en büyük ihtiyacı içindeki sorunları çözmek, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü gibi alanlardaki yüklerinden kurtulmak. Dün Strazburg’da Başbakan’ı dinlerken bir de böylesi bir bagajımız olmasaydı etkimiz ne kadar daha fazla olurdu diye düşünmeden edemedim…