En az yüzbin insanın hayatına mal olan, etnik temizlik kavramını gündelik dilimize sokan, artık Avrupa’da bir daha olmaz denen soykırımını bir kez daha yaşatan Bosna Savaşı 21 Kasım 1995’de Ohio’da imzalanan Dayton Barış Antlaşması ile bitti. Resmi töreni de aynı yıl 14 Aralık’ta Paris’te yapıldı. Barışı korumak içinse 80 bin kişilik bir NATO gücü ve neredeyse tüm bölgesel örgütler devreye sokuldu.
Temeli büyük ölçüde savaş öncesi ve sırası barış önerilerine, tarafların pozisyonlarına dayanan Dayton Antlaşması sayesinde Bosna Hersek’te bir Boşnak-Hırvat Federasyonu ve adına Republika Srpska denen bir Sırp federe devleti kuruldu. Kurucu ortaklardan hiç birinin otonomilerine rağmen ana devlet ayrılamayacağı karara bağlandı. Merkezi hükümet için dönemsel başkanlığın yanı sıra merkez bankası ve anayasa mahkemesi ihdas edildi.
***
Ancak alınan tüm tedbirlere, ayrılan tüm kaynaklara rağmen 1 Mart 1992’de bir düğün sırasında yaşanan cinayetin tetiklediği savaşı çıkartan nedenleri ortadan kaldırmak, tarafları bir arada yaşamaya teşvik etmek mümkün olmadı. Sırplar hala Bosna-Hersek’ten ayrılmak, mümkünse Sırbistan’la birleşmek istiyor. Dönüşümlü başkanlık sistemi ve antlaşmayla kurulan pek çok yapı da ne yazık ki öngörüldüğü gibi çalışmıyor.
Sırplar artık kendilerine ait bir ordu kurmak, milli orduyu ikiye bölmek peşinde. Zaten daha iki yıl öncesinden ağır silahlar edindiklerine ilişkin haberler çıkmıştı. Şimdi barışın korunmasından ve Dayton düzeninin bekasından uluslararası toplum adına sorumlu Yüksek Temsilci Christian Schmidt bile açık açık ülkenin ikiye bölünmek üzere olduğunu söylüyor, çatışmaların tekrar başlama riskinin çok güçlü olduğunu vurguluyor.
Dünkü Guardian’a yansıyan talebi Bosna’daki barışı korumakla görevli Eurofor ve NATO güçlerinin sayısının acil olarak arttırılması. Schmidt Bosna’nın devlet olarak varoluşunun tehlikede olduğundan söz ediyor. Bosna-Hersek için harekete geçmesi gereken BM Güvenlik Konseyi’ni ise Rusya kilitliyor. Rusya Güvenlik Konseyi ile Yüksek Temsilci arasındaki bağı gevşetmeyi, Dayton Antlaşması’nın uygulanmasını belli ki tarafların tercihlerine bırakmayı planlıyor.
Zaten Bosna Sırplarının lideri Milorad Dodik de Rusya’ya ve Sırbistan’a güveniyor. Talebi Republika Srpska topraklarındaki tüm diğer güçlerin, daha doğrusu ordunun çekilmesi, kendilerini bu bölgeyi kontrol etmeleri. 14 Ekim’de yaptığı bir açıklamada eğer Boşnaklar çıkmazlarsa zorla çıkartılacaklarını, Batı müdahale ederse de sorunun büyüyeceğini, çünkü onları koruyacak dostlarının olduğunu söylemiş.
Dodik’in istediği muhtemelen çatışma değil, geçici bir düzenleme olarak gördükleri Bosna-Hersek'in yeni bir anlaşmayla bağların kopartılması. Bu yüzden Amerika’nın Ortadoğu’dan dahi çekilmeye çalıştığı, AB’nin kendi sorunlarıyla haşır-neşir olduğu bir dönemde tehdidi araçsallaştırarak Bosna-Hersek’le olan ilişkisini bitirmek istiyor.
***
Gerçekçi olursak buna AB’nin de, ABD’nin de çok itirazı olmaz. Olsa olsa Rusya’nın Balkanlar’da artan nüfuzundan çekinirler. Ya Sırbistan’ı ve Republika Srpska’yı yanlarına çekmeye çalışırlar ya da karşılarına alırlar. Yüksek temsilcinin önerisi karşılarına alınması, Dayton’da kurulan düzenin çökmesinin ve bölgenin istikrarsızlaşmasının önlenmesi yönünde. Fakat bana AB ve ABD yüksek temsilciyi pek dinlemeyeceklermiş gibi geliyor.
Ve bence Türkiye’nin hezeyana kapılmadan gelişmeleri yakından takip etmesi, Bosna ve Sırbistan’la olan özel ilişkileri üstünden arabuluculuk, kolaylaştırıcılık gibi konulara eğilmesi gerekiyor. Dayton düzeninin sürmesi doğal olarak bizim için önemli. Ama sürmeyecekse, sürdürülemeyecekse, asıl barışın sürmesi, kan dökülmemesi önemli. 1990’lı yılların başında yapılan hatalar tekrarlanmamalı diye düşünüyorum…