Bol sorunlu bir yılın ardından

Mensur Akgün

2016 Türkiye için zor bir yıldı. Terörün neredeyse her türlüsünden nasibimizi aldık. PKK, IŞİD derken bir de FETÖ’nün darbe teşebbüsüyle karşılaştık. İnsanlarımız öldü, demokrasimiz hasar gördü, ekonomimiz sarsıntı geçirdi, insan hakları alanında sıkıntılar yaşadık. Cinayetlerle sarsıldık. Müttefiklerimizle ve komşularımızla gergin günlerimiz oldu. Sıkıntılar, sorunlar bundan sonra da devam edecek. Takvim yaprağı değişti diye 2017’ye sorunlarımızdan arınmış bir şekilde girmeyeceğiz.

Ancak 2016’ya haksızlık etmemek, 2017 yılına gereğinden fazla karamsar başlamamak için yaşadığımız bazı olumlu gelişmeleri hatırlamakta yarar var. Bunların başında da dış politikada yaşananlar geliyor. Dış politika Türkiye’nin rasyonel hareket edebildiğini, hayati çıkarlarını şartlara göre yeniden tanımlayabildiğini, çıkarlarını korumak amacıyla esnek davranabildiğini, sanıldığı gibi dogmatik ve doktriner olmadığını gösteriyor. Gelecek için umut vaadediyor.

***

Bu konuda geçtiğimiz yılın önemli iki gelişmesi Türkiye’nin İsrail ve Rusya ile barışmasıydı. Biriyle Mavi Marmara, diğeriyle düşürdüğümüz uçak yüzünden askıya alınmış olan ilişkiler son derece başarılı bir şekilde yürütülen diplomatik temaslar ve ilgili üçüncü tarafların katkılarıyla istendiği gibi sonuçlandı. Türkiye sadece İsrail ve Rusya ile barışmakla kalmadı, dünya ve bölge siyasetinde inisiyatif alma imkanlarını genişletti.

Eğer Rusya ile barışmamış olsaydı, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi, IŞİD ve PKK’ya karşı bariyer oluşturması, sorunun çözümünde ve 30 Aralık’ta başlayan ateşkesin sağlanmasında böylesi önemli rol oynaması mümkün olmazdı. Türkiye’nin Rusya ile barışması Halep’teki tahliyenin gerçekleşmesini sağladı, orada daha büyük bir insani trajedinin yaşanmasını engelledi. Ayrıca bu yakınlaşma Ankara’nın Batı başkentlerinde algısal ağırlığının artmasına da yol açtı.

Türkiye, kendi çıkar ve güvenlik beklentilerine karşı kayıtsız kalan müttefiklerine Rusya ile kurduğu yakın işbirliği ve zeminde gerçekleştirildiği müdahale ile cevap verdi. Onlara, PYD’ye verdikleri desteğin hem artık gerekli olmadığını hem de bu desteğin onu başka arayışlara sürükleyebileceğini gösterdi. İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesi de ABD’ye, özellikle de yeni işbaşına geçecek yönetime (istemeden dahi olsa) verilmiş bir mesajdı.

Çoğumuz önemini idrak etmese de, 2016 yılının son günlerinde Türkiye, Rusya ve İran’ın yüzbinlerce insanın hayatına, milyonlarca insanın evini-barkını terketmesine neden olan altı yıllık sorunun bitirilmesi için birlikte sağladıkları ateşkes de, Türk diplomasisinin başarısını tarihe geçirmeye aday. Ateşkes tutsa da tutmasa da, ki tutacağa benzer, hepimizin bu başarıyla gurur duyması gerekiyor. Türkiye’nin ateşkesin garantörü olması bile kendi başına bir, hatta birkaç doktora tezi yazılmasını hak ediyor.

Astana’daki barış görüşmeleri gerçekleşirse ve buradan da Cenevre’ye gidilirse, Türkiye’nin diplomatik ve askeri teşebbüslerinin başarısı çok daha iyi bir şekilde görülecek, bir yandan Suriye’de yaşanan insani trajedi, diğer yandan PKK’nın Rojava hayali sona erecek. Unutmayalım ki ne şimdiye kadar alınan BM Güvenlik Konseyi kararları, ne de tarafların müzakere pozisyonları PKK/PYD’nin istediğine benzer bir formülü içinde barındırmakta. Federalizmden dahi söz edilmemekte.

***

Biliyorum, bu teşebbüsü başarılı bulmayanlar, başarıyı Esad’ın geleceği üstünden değerlendirenler, olan biteni Rusya’nın ABD’ye karşı hamlesi olarak görenler de var. Onlara tavsiyem ateşkesi ve muhtemel çözümü Türkiye’nin hayati gördüğü çıkarları üstünden okumaları, bu çıkarların daha iyi ne şekilde koruyabileceğimizi söylemeleri. Türkiye’nin çıkar ve beklentilerini önemsemeyenlere, güvenlik kaygılarına kayıtsız kalanlara ya da açıkça başarısız olmasını isteyenlere de denebilecek tek şey fazla hayal kurmamaları. Çünkü süreç ilerliyor, diplomasi çok da boşluk bırakmıyor.

Ateşkesin BM Güvenlik Konseyi tarafından tescil edilmesi isteniyor, Astana’ya ilgili tüm taraflar davet ediliyor, Mistura’ya rol biçiliyor, Moskova mutabakatında BMGK’nın 2254 sayılı kararına ve Viyana uzlaşmasına atıfta bulunuluyor. Karlov cinayeti bile akışı etkilemiyor. 35 diplomatının persona non grata ilan edilmesine Rusya beklenen karşılığı vermiyor. Belli ki artık yapılmaya çalışılanlar doğru okunup reaksiyonlar doğru veriliyor. Bunun da bize 2017 yılı için az da olsa umut vermesi gerekiyor...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.