Dünyanın düzeni ve istikrarı üstüne düşünen, yazan hemen herkes hakim devletin düzeni koruduğunu ve koruyacağını, sistemde hegemonya için mücadele olduğunu ve olacağını söyledi. Hakim devletin herhangi bir nedenle zayıf düşmesi, sorumluluklarını yerine getirmemesi halinde, sistemin kendini idame mekanizmaları geliştirdiğini yazanlar da çıktı.
Ama sanırım kimse hakim devletin kendi kurduğu ve özünde kendi çıkarlarını temsil eden, dolayısıyla da koruyan bir düzeni/sistemi çökertmek için çalışabileceğini söylemedi. Çünkü analiz rasyonalite varsayımı üstüne oturmuştu, devletlerin kendi çıkarlarını görüp tanımlayabilecekleri düşünülüyordu.
Hiçbir hakim devletin kendi çıkarına hizmet eden bir sistemi yıkmak için çaba sarf edeceği, onun tüm normlarını ve ilkelerini ihlal edeceği akıl edilememişti. Kural ihlallerinin kurala uydurulması, çıkarların pazarlıklarla korunması, düzenin bekası için çalışılması düzeni kuran ve kurallarını tanımlayan devlet için olmazsa olmaz bir gereklilik olarak görülüyordu.
***
Ama Donald Trump’ın ABD’nin başkanı olması tüm bu teorileri, teorilerin üstüne oturduğu varsayımları ciddi şekilde sarstı. ABD uzun erimli çıkarları yerine, kısa dönemlileri korumayı kendisine düstur edindi. Sistemin “pacta sunt servanda” başta olmak üzere pek çok yerleşik normuna meydan okudu.
Ticaret serbestisi Amerika’da bazı sektörler zarar ediyor diye askıya alınmaya başlandı. Müttefiklerin çıkarları eskisinden çok daha sert bir şekilde görmezden gelindi. “Dostlar” ve “düşmanlar” birbirine karıştı, küresel bir güven erozyonu baş gösterdi.
Doğrusu Suzan Strange, Charles Kindleberger, George Modelski gibi hegemonya ile istikrar arasında bağ kuran akademisyenler hayatta olsalardı Trump dönemi Amerika’sını nasıl yorumlarlardı çok merak ediyorum.
Bu dönemi bir zamanlar Strange’in başka bir konuya atfen söylediği gibi “geçici bir heves” olarak mı görürlerdi, yoksa irrasyonel davranışın dünya siyaseti üstündeki yıkıcı etkisini mi çalışmaya başlarlardı kestirebilmek güç.
Ancak hayatta olan ve istikrarı önemseyen, düzenle hegemonya arasında bağlantı kuran pek çok uzmanın Trump’ın politikalarından memnun olmadığını, ABD’yi yalnızlaştırdığını düşündüklerini biliyorum.
***
“Yalnızlık” ABD’nin gücünün erozyona uğramasından çekinenlerin sorunu. Bizim sorunumuz ABD’nin yalnızlaşması, güçsüzleşmesi değil, içinde yer aldığımız, az çok yararlandığımız düzenin çökertmekte oluşu.
Biz de aynı dünya ekonomik sisteminin içinde yaşıyoruz, biz de Birleşmiş Milletler düzeninden yararlanıyoruz. Başımız sıkıştığında, destek aradığımızda Güvenlik Konseyi’ne ya da Genel Kurul’a başvuruyoruz. Tabii ki sistemin işleyişine ilişkin şikayetlerimiz var. Şimdi de var, bundan önce de oldu.
Fakat Kudüs için de, Mavi Marmara’ya müdahale edildiğinde de gittiğimiz yer Birleşmiş Milletler. Suriye’den füze riski algıladığımızda, zamanında Sovyetler bizi tehdit ettiğinde NATO’ya başvuruyoruz. Benzeri Dünya Ticaret Örgütü ve IMF için de geçerli. Onlardan çok hoşlanmıyoruz, onlarsız yapamıyoruz.
***
Kısacası “düzen” işleyişini beğensek de beğenmesek de önemli. Öngörülebilirlik, istikrar ve ticaret için işbirliği imkanı sağlıyor. Ticaretin ve siyasetin rahat yapılmasına yardımcı oluyor. Refahımıza, güvenliğimize katkıda bulunuyor.
Unutmayalım ki ticaret savaşları başlarsa, ihracatımız etkilenir. Güç dengelerinde ani dalgalanmalar yaşanırsa öngöremediğimiz güvenlik sorunları doğar. Yani düzen sorunu bazılarının zannettiği gibi bizim dışımızda ve kayıtsız kalabileceğimiz bir konu değil.
Kanada’daki G-7 Zirvesi de bu yüzden önemli. Trump’ın zirveye katılmadan önce söyledikleri de, ona gösterilen reaksiyonlar da öyle. Yaşanan sorunun vahametini magazin haberleriyle geçiştiremeyiz. Türkiye yönetenlerin, yönetmeye talip olanların ve bizler gibi olan biteni anlamlandırmaya çalışanların değişimi yakından takip etmesi, doğru okuması gerekiyor.
Trump işbaşına geldiği günden itibaren sistemi zorlamış, hiç alışık olmadığımız şeyler yapmış, yaptıklarını da hiç alışık olmadığımız şekilde meşrulaştırmaya çalışmıştı. Cuma günü G-7 Zirvesine giderken de alışık olmadığımız şeyler yaptı, G-7’nin anlam bütünlüğünü bozdu, gerilimin çıtasını yükseltti…