ABD Başkanı Joe Biden, Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Türkiye ziyaretiyle neredeyse eş zamanlı olarak Ukrayna’ya gitti. Blinken Türkiye’ye İncirlik Üssü’nden giriş yaparken, Biden 10 saat sürdüğü söylenen bir tren yolculuğundan sonra Polonya üstünden Ukrayna’ya ulaştı. Ziyaretinin çok gizli yapıldığı, riskli olduğu, ancak Rusların haberdar edildiği, davetli iki gazetecinin telefonlarının elinden alındığı basına özel olarak aktarıldı.
Biden Ukrayna’nın Rusya ile olan savaşına, Bilinken Türkiye’nin depremlerle sarsılan bölgesinin yeniden inşasına ne kadar gerekirse o kadar destek vereceklerini bildirdi. Her ikisi de gittikleri ülkeleri memnun edecek yeni yardım paketleri açıkladı. Daha önce verilen 85 milyon dolara ilave olarak Türkiye’ye 100 milyon dolar daha aktarılacağı ortaya çıktı. Doğal olarak Ukrayna’ya sunulan yardım çok daha kapsamlıydı.
Biden’ın amacı bazılarına göre savaşın sona ermesini önlemek, bazılarına göre Kongre’de sıkışmaya başlayan yardım paketlerinin önünü açmak, bazılarına göre de yeniden seçilme şansını arttırmaktı. Ziyaretin ardından basına “sızdırılan” arka plan bilgilerinden, ziyaretin ne kadar riskli olduğunun ısrarla vurgulanmasından, başkanın trende pek uyuyamadığı detayının paylaşılmasından üçüncü gerekçenin ziyaretin gerçek sebebi olduğunu söyleyebiliriz.
***
Blinken’in deprem öncesinde kararlaştırılan ziyaretinin asıl nedeninin ise İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımlarının desteklenmesi, bölgesinin ve ittifakının önemli bir üyesi olan Türkiye’nin kaygılarının yatıştırılması olduğu anlaşılıyor. Yaptıkları açıklamalara bakarak bazı konularda ilerleme sağlandığını, Türkiye’nin kimi kaygılarının giderilmeye çalışıldığını, en azından F 16 sorunun aşılması için ABD tarafının siyasi irade sergileyeceğinin teyit edildiğini düşünebiliriz.
Buna karşılık Türkiye de İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine koyduğu engelleri makul bir pazarlık sürecinin ardından kaldıracaktır demek sanırım kehanet olmaz. Deprem ve Türkiye’ye karşı gösterilen dayanışma nasıl ki Yunanistan, Ermenistan ve İsrail’le olan ilişkilerinin siyasi mahiyetini değiştirdiyse, nasıl ki insani dayanışma adına Türkiye ve Suriye normalleşme çabalarını sınır kapılarını açarak bir adım öteye taşıyabildiyse, benzerinin İsveç’le yaşanmamasını beklemek gerçekçi değil.
***
Her iki ziyaret de gidilen ülkeler için önemliydi. İkisinden de destek açıklaması çıktı. Bizim açımızdan bakıldığında ABD-Türkiye ilişkilerindeki buzlar tamamen değilse bile kısmen eridi. İki bakan bindikleri helikopterden dünyaya dostça bir tablo yansıttı. Görüşmeler sonra Ankara’ya taşındı, ABD Dışişleri Bakanı Cumhurbaşkanı’yla buluştu. Fakat ne bütün sorunlar çözüldü, ne de iki ülke müttefiklik ilişkisi tam olarak yeniden tesis edildi.
Olasıdır ki, karşılıklı güvensizlik devam edecek. İnsan hakları ihlallerimiz onları -çok olmasa da- rahatsız etmeyi sürdürecek. Hem Rusya’yla ilişkilerimizi kopartmamızı isteyecekler, hem de onun üstündeki ağırlığımızdan yararlanarak tahıl krizinde olduğu gibi Ukrayna ve dünyanın geri kalanının yararına düzenlemeleri Rusya’ya kabul ettirmemizi. PYD ‘ye açık, Gülen cemaatine örtülü desteklerini de kolay kolay kesmeyecekler.
Biz de iktidarda kimin olduğundan bağımsız onların tıpkı bundan önce olduğu gibi bundan sonra da dikte etmeye çalıştıkları politikalara karşı direneceğiz. Çıkarlar örtüşmediği, tehdit algımız ortak olmadığı zamanlarda pazarlık edip bir şeye karşı başka bir şey talep edeceğiz. Deprem ve dayanışma birbirimize bakışımızı bir miktar yumuşatacak ama dünya siyasetinin doğasını ve yapısını değiştirmeyecek…