Askeri uzman değilim ama belli ki harekatın askeri ayağında bir sıkıntı yok. Belirlenen hedeflere ulaşılıyor, PKK/PYD fazla direnemiyor. ABD, Rusya veya İran sahada karşımıza engel çıkartmıyor. Rejimle de bir tür senkronizasyon sağlanmışa benzer. Kamu diplomasisi alanında da ilk başladığımız günlere göre çok daha iyi durumdayız. Avrupa ve Amerika’daki büyükelçilerimiz, kanaat önderlerimiz ve siyasi parti liderlerimiz basına tutarlı mesajlar veriyor. Batı dünyasının anlam dünyasına hitap edecek şeyler söylüyor.
Ancak üstümüzdeki baskı da artıyor. Üç bakanımıza ve iki bakanlığa yaptırım uygulanması, çeliğe yeniden yüksek vergi konması, ABD ile ikili ticareti arttıracak müzakerelerin askıya alınması artan ve daha da artması muhtemel olan baskının en belirgin göstergesi. Bazı AB ülkelerinin sembolik bile olsa silah ambargosu koyması da öyle. Fakat diğer yandan bunların kötünün iyisi olduğunu düşünmemizde ve tepkilerimizi ona göre şekillendirmemizde yarar var. Çünkü bu yaptırımların hiç biri Türkiye’nin canını acıtacak cinsten değil.
***
BM Güvenlik Konseyi’nden bırakın yaptırımı bir kenara kınama kararın dahi çıkmamış olması önemli. AB de istese Türkiye’nin üstüne çok daha sert bir şekilde gelebilirdi. ABD Başkanı yerine Kongre’si daha ağır yaptırımları uygulamaya koyabilirdi. Arap Birliği kınama yerine yaptırım uygulamayı seçebilirdi. Rusya ve özellikle de Amerika Suriye hava sahasını Türkiye’ye kapatma kararı alabilirdi. Yine de yanlış anlaşılmasın bunları dünyadan gelen tepkileri hafife almak için değil, hafif olduklarını vurgulamak için yazıyorum.
Ancak ağırlaşmayacağı, tepkilerin büyümeyeceğini söyleyemeyiz. ABD şimdiden kapıyı açık bıraktı, yaptırım kararını şartlı cümlelerle duyurdu. Eleştiri kervanına Çin de katıldı. İletişim sorunumuzu çözsek, her şeyi kitabına göre en mükemmel şekilde yapsak dahi tepkilerin bizim kontrolümüz dışındaki nedenlerle büyümesi mümkün. Sahadaki bir kaza ya da Trump’ın kendi kamuoyu karşısında yaşayacağı bir sıkışma çok daha ağır yaptırımların uygulamaya konmasına yol açabilir.
Ayrıca unutmayalım ki, yaptığımız müdahale sadece teröre karşı mücadeleyi değil aynı zamanda bölgesel dengeleri değiştirmeyi de içeriyor. Harekat daha bir hafta geçmeden deklare edilen amaçlarının dışında sonuçlar doğurmaya başladı. PYD rejimle uzlaşmak, onun himayesi altına girmek için teşebbüste bulundu. Bağımsız devlet yaratma beklentisini büyük ölçüde törpüleyerek rejim birliklerini hakimiyeti altındaki yerleşim birimlerine soktu.
Suriye rejimi ile Türkiye’nin yakınlaşması, İran’ın ve Rusya’nın hatırlattığı gibi Adana Mutabakatı temelinde yeni bir modus vivendi yakalaması bu himayenin niteliğini değiştirme potansiyeli taşıyor. Üstelik Amerika -silahlı kuvvetlerinin gösterdiği dirence rağmen- yavaş yavaş Suriye’den çıkıyor. Türkiye müdahalesi ve hatta müdahale tehdidinde bulunmasıyla tüm dengeleri sarstı, ezberleri bozdu.
Suriye’deki statüko Türkiye dışında pek çok devleti mutlu ediyordu, çıkarlarının ve beklentilerinin bir şekilde optimize olduğuna inanıyorlardı. Bu yüzden de Türkiye’nin kaygılarını görmezden gelip süreç yönetimiyle sorunu ertelemeyi seçiyorlardı. PYD’nin aslında PKK olduğunu da, Suriye’nin bölünme yolunda hızla ilerlediğini de görüyorlardı, biliyorlardı ama görmüyor, bilmiyor gibi yapmayı tercih ediyorlardı.
***
Türkiye müdahalesiyle onların konfor alanlarına da müdahale etti, düşünmek ve yüzleşmek istemedikleri sorunlarla onları yüzleşmeye zorladı. Yeni dengeler, yeni ittifak imkanları ortaya çıkmaya başladı. Şimdi ya savaş hukukunu çiğnerseniz, ya IŞİD’liler kaçarsa diye ve sanki Suriye’de barış ve istikrar varmış da Türkiye’nin müdahalesiyle bozulmuşçasına tepki gösterip Türkiye’yi caydırmaya ve biraz da cezalandırmaya çalışıyorlar.
Keşke bu hassasiyeti daha önce Suriye’de insanlar ölürken, keşke dünyanın başka yerlerinde insanlar acı çekerken gösterseydiniz diyesi geliyor insanın ama ne yazık ki dünya siyasetinde yakınmayla bir yere varılmıyor. Zaten bizim de yakınma lüksümüz yok. Çözüm üretmek, askeri başarıyı en akılcı siyasi başarıya dönüştürmek, müdahaleyi Suriye sorununun bir an önce çözümüne tahvil etmek zorundayız…