ABD’nin iyi huylu bir dev olduğuna inananlar Trump işbaşına gelir de Amerika içine dönerse Avrupa için felaket olacağını, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan dengelerin sarsılacağını, AB’yi bile bir arada tutmanın zorlaşacağını söylüyorlar. Çoğunun samimi korkusu tarihin hortlaması, yüzyıllardır süren Avrupa içi mücadelenin bir kez daha başlaması.
Vietnam Savaşı sonrasında ortaya atılan hegemonik çöküş teorilerini andırır bir endişeleri var. Trump’ın “Önce Amerika” politikasının ABD’nin NATO’dan ayrılışına yol açacağını, en azından NATO’nun caydırıcılığını yitireceğini, bunun sonucunda da Almanya-Fransa arasında kutuplaşma yaşanacağını, kutuplaşmadan da en çok Rusya’nın yararlanacağını düşünüyorlar.
Foreign Policy için bir makale kaleme alan Johns Hopkins’den Hal Brands da bu bakış açısının temsilcilerinden biri. Ona göre Amerika’nın müdahalesi Avrupa’yı karanlık kıta olmaktan çıkartıp tarih sonrası cennet haline getirmiş. Bu da güvenlik garantileri, Marshall Yardımıyla kurguladığı işbirliği modeli ve otokrasiye karşı verdiği mücadeleyle gerçekleşmiş.
Brands, Trump’ın politikalarının biri iyimser, biri kötümser, sonuncusunun da iyice kötümser üç senaryoyu akla getirdiğini yazıyor. İlkinde Avrupa kendini toparlayıp güvenlik sorunsalını aşıyor. İkincisinde Avrupa yükü kaldıramayıp görüş ayrılıklarından mustarip oluyor. Üçüncüsünde tıpkı geçmişte olduğu gibi kendisiyle savaşıyor.
Brands en kötü olasılığı en büyük olasılık olarak görmüş ve göstermek istemiş. Biraz da okuyucusunu Türkiye ve Macaristan örnekleriyle kendince korkutmaya çalışmış. En çok da Almanya ile Fransa arasında çıkabilecek rekabete atıfta bulunmuş. Bugünkü AB entegrasyonun geriye çevrilmez olduğu sanrısına kapılmamaları için de “Önce Amerika” diyenleri tarihten seçtiği örneklerle uyarmış.
Doğrusunu isterseniz Brands ve onun gibi düşünenlerin tamamen haksız olduğunu söylemek zor. Kabul etmemiz gerekiyor ki Avrupa’yı Amerika bu hale getirdi, onu kendi imajında ve kendi menfaati için yeniden yarattı. Sürekli kontrolü altında tutmak amacıyla da güvenlik endişelerini hep canlı tuttu.
Rusya’nın başlattığı mantıksız ve anlamsız savaş da Avrupa’nın Amerika’ya ne denli muhtaç olduğunu gösterdi, bağımlılık ilişkisini pekiştirdi.
Gerçekten de Amerika’nın Avrupa’dan çıkması, hatta desteğini şarta bağlaması Avrupa güvenlik mimarisinin değişmesine yol açar. Şimdilik sadece sevmediği göçmene karşı aşırı olan sağsa doğası ve anlayışı gereği yakında birbirine karşı da aşırı olur. Fransa Avrupa’yı biz koruyalım derken Almanya da korumaya kalkışır, sadece tank ve top üretmekle kalmaz nükleer silah da edinir.
Tarihi husumetler, etnik temele dayalı toprak iddiaları gündeme daha sık gelmeye başlar. Avrupa içi ittifaklar kurulur ve Rusya yeniden bu ittifak sistemlerinin parçası haline dönüşür. Bazıları Çin’e, bazıları da Amerika’ya sempatiyle bakar. Ortadoğu’dan Afrika’ya Avrupa ülkeleri birbirleriyle şimdikinden daha uzlaşmaz politikalar benimser. Libya’daki “istisnai” durum güvenlik politikalarının devlet bazında belirlendiği zamanlarda kurala dönüşür.
Olasıdır ki ekonomik entegrasyon Avrupa için giderek daha az tutkal olur. Brexit örneğinde gördüğümüz gibi ani ya da aşamalı kopuşlar yaşanır. Siyasi entegrasyon ve tabii ki stratejik otonomi hayal olmaktan öteye gitmez. Güvenlik alanında taşlar bir kez oynayınca, NATO’nun merkez alınarak kurgulanan mimari bir kez sarsılınca Avrupa için geriye klasik güç dengesi politikası kalır.
Ama bana kalırsa ne Trump ne de bir başkası Amerika’nın Avrupa siyaseti üstündeki etkin ağırlığından taviz vermek, kıtayı başkasının kucağına itmek ya da otonomisi için ona fırsat sağlamak istemez. Brands’ın hiç bir senaryosu kolay kolay hayata geçmez. Zaten o da geçmesini istemez. Diğer yandan atılacak bir adım, söylenecek bir söz hiç istenmedik gelişmelere yol açabilir.
Yine de bizim her türlü Trump senaryosuna karşı hazırlıklı olmamız, siyasi gelişmeleri yaratabilecekleri sonuçları açısından görmemiz, muhataplarımızın anlam dünyalarını yakalamak için düşünenlerin düşüncelerini takip etmemiz, Avrupanın muhtemel içsel dönüşümünü önyargılarımızdan arındırılmış şekilde anlamamız ve anlamlandırmamız gerekir…