Dün sabah erken saatlerde ABD ve Rusya dışişleri bakanları Cenevre’de yaptıkları ortak bir basın toplantısında Suriye’de sağlanacak ateşkesin parametreleri üstünde uzlaştıklarını açıkladılar. Vardıkları mutabakatın detaylarını teröristlere yardımcı olmamak gerekçesiyle paylaşmadılar.
Ama anlattıklarından Rusya’nın Esad’ı, Amerika’nın da Esad karşıtı muhalefeti yönlendirmesine dayandığı belli oldu. Ateşkesin temeli Esad’ın muhalefete saldırmasının önlenmesine, muhalefetin de kendisiyle Fetih El Şam yani El Nusra ile arasına mesafe koymasına dayanıyor.
Evet, her ikisi de zor. İki tarafın da birbirine güvenmesi imkansız. Ancak ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin dediği gibi uzlaşma güvene değil uygulamaya ve denetime dayanıyor. Üstelik de ateşkesin bir hafta sürmesi halinde, Amerika ve Rusya’nın IŞİD ve El Nusra terörüne karşı ortak bir koordinasyon hücresi kurmasını öngörüyor.
***
Ateşkes teşebbüsünün başarılı olup olmayacağını bilmiyoruz. Ancak Kurban Bayramı’na denk gelmiş olması ve artık hemen herkesin savaştan yorgun düşmesi yüzünden bu kez başlaması ve devam etmesi için daha fazla ümit var. Ve belli ki ateşkesin sponsorları olan ABD ve Rusya da bir önceki deneyimlerinden gereken dersleri çıkartmış, bu seferkinin sağlam temellere oturması için gerekli önlemleri almış.
Ateşkesin sürmesi halinde Cenevre sürecinin başlaması ve Suriye’nin yeniden bir araya gelmesi de mümkün olacağa benzer. Çarşamba günü Londra’daki ünlü düşünce kuruluşu IISS’de Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun da katıldığı toplantıda Riyad Hijab başkanlığındaki Suriye meşru muhalefetinin Müzakere Yüksek Heyeti barış sürecinde izleyecekleri stratejinin temellerini yansıtan 25 sayfalık yol haritasını paylaştı, paylaşırlarken de aslında müzakereye hazır olduklarını gösterdi.
Esad rejimi de hazırsa, daha doğrusu Rusya onları hazır olmaya teşvik ettiyse, müzakerelerin yakında başlaması ihtimal dahilinde. Fakat CIA başkanının yaptığı açıklamalara bakılırsa ABD’de herkes Kerry gibi düşünmüyor. Bazıları Suriye sorununun bitemeyeceğine, hatta bitmemesi gerektiğine inanıyor. Umarız ABD de, Rusya da, diğer bölge içi ve dışı ülkeler de doğru hesap yapar ve bu sorunun daha fazla uzamasına, daha fazla insanın acı çekmesine neden olmazlar.
Türkiye açısından bakıldığında Suriye sorununun çözülmese bile yönetilebilir hale gelmesi büyük önem taşıyor. PKK’nın Suriye’deki ihtirasları dengelenmeden Türkiye’nin kendi içinde huzur bulması kolay değil. Aynı şey IŞİD’e karşı verilen mücadele açısından da geçerli. Rusya ve Amerika’nın IŞİD’i birbirine karşı kullanmayı düşünmek yerine, birlikte hareket etmesi bizim üstümüzdeki yükü ciddi şekilde hafifletir.
***
Suriye’de barış ve/veya istikrar sağlanırsa, Türkiye’nin bu ülkenin imarından ticaretine kadar pek çok alanda rol oynaması, barıştan her anlamda pay alması kaçınılmaz olur. Unutmayalım ki, barışın hakim olacağı Suriye bugünkü Suriye’den farklı olacak, geçiş döneminin sonucunda karşımıza insani ve siyasi açıdan kabul edebileceğimiz bir jeopolitik gerçeklik çıkacaktır.
Ben, bu yeni gerçeklik içinde PYD’nin etkin bir rol oynayabileceğini zannetmiyorum. Ne Suriye rejiminin, ne müzakere masasına oturacak muhalefetin, ne de bundan sonra onlara IŞİD savaşı için destek olan büyük devletlerin parçalanmaya yol açacak etnik federasyon fikrini destekleyeceklerini sanmıyorum. Zaten Londra’da açıklanan yol haritasında da Kürtlerin hakları vardı (Genel Prensipler Madde: 7) ama PYD’nin beklentileri (Maddeler: 49-53) yoktu.
Kaldı ki Türkiye’nin müdahalesi de PYD/PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde kesintisiz Kürt koridoru ihtirasına ciddi ket vurdu. Bölgeyi yakından takip eden gazetecilerin yazdıklarına göre PYD’nin ağırlığını oluşturduğu SDG ittifakı şimdiden dağılma emareleri göstermeye başladı. Liva El Tahrir gurubundan 100 kişi Türkiye’ye sığındı. Bu dağılma sürebilir, Fırat Kalkanı yakında başka dengeleri de sarsabilir…