Amerika dört ay içinde Başkanını, Temsilciler Meclisi üyelerini, Senato’sunun üçte birini yenileyecek ve bazı eyaletlerinin yönetimlerini belirleyecek zor bir seçime hazırlanıyor. Gündemlerinde yoksulluktan suç oranlarına, göç sorunundan kürtaj hakkına kadar pek çok konu var. En tartışmalı olanıysa yeniden adaylığını koyan Başkan Biden’ın yaşı ve akli melekleri.
Biden şu an 81 yaşında ve pek çok gözlemciye göre demans hastası. Zaman zaman söylediklerini unutuyor, konuları takip etmekte zorlanıyor, yürümek ve konuşmakta güçlük çekiyor. En yakınındakilerin dahi dört yıllık başkanlık sürecini tamamlayamayabileceğinden, ülkesinin ve tabii ki dünyanın ihtiyaç duyabileceği mantıklı kararları veremeyebileceğinden endişe ediyor.
Pek çok Demokrat Biden’ın aday olmasının seçimi yeniden aday olan Trump karşısında kaybetmek anlamına geleceğine inanıyor ve hala onu bir şekilde vazgeçirmenin, başka aday bulmanın yollarını arıyor. Ama görünen o ki bu yol hukuken de siyaseten de kapalı. Parti adayına elinden gelen desteği umutsuz bir şekilde vermeyi sürdürecek.
Eğer olağan dışı, daha doğrusu siyaset dışı bir müdahale olmazsa da gelecek yıl 20 Ocak’ta Trump ABD Başkanlık koltuğuna bir kez daha oturacak. Amerika biraz daha içine kapanacak, daha fazla göçmen karşıtı olacak, demokratik değerlere ve evrensel insan hakları normalarına daha da az önem veren bir ülke haline dönüşecek.
Diğer yandan Ukrayna sorunu Putin maksimalist tutumundan taviz verdiği takdirde kısa sürede çözüme kavuşturulacak. Çok olasıdır ki Filistin devleti hayali, iki devletli çözüm anlayışı bitecek. Trump Yönetimi İsrail’e, onun günümüzdeki yönetim anlayışına çok daha yakın duracak. Çin’le çatışmadan zıtlaşmanın, Pekin’in gücünü, etkisini sınırlamanın yollarını arayacak. İklim krizini aşmaksa anlaşılan pek mümkün olmayacak.
Amerika ile olan ikili ve çok taraflı sorunlarından mustarip Türkiye de sanırım Washington’la ilişkilerini daha az sancılı yöntemlerle yürütme imkanına kavuşacak. PKK ve S-400 gibi konularda Türkiye’yi daha iyi anlayan bir yönetim işbaşında olacak. Trump Türkiye’nin konumuna, duruşuna ve askeri kapasitesine muhtemelen daha fazla önem atfedecek.
Türkiye’nin şimdiden Trump gerçeğiyle yaşamaya, onun olası yakın çalışma arkadaşlarını tanımaya ve onların anlam dünyası içinde yer bulmaya çaba harcamasında yarar var. Çünkü Perşembe akşamı gerçekleşen CNN’deki Biden-Trump tartışması bariz bir şekilde Biden’ın yenilgisiyle sonuçlandı ve New York Times’dan Washington Post’a ülke medyası da bunu tescil etti.
YouTube’dan kolaylıkla ulaşabileceğiniz son derece kurallı ve moderatörlerin eşit mesafede durmaya özen gösterdiği, gerilimin bazen had safhaya ulaştığı, nezaket sınırlarının epeyce zorlandığı 90 dakikalık tartışmada Biden doğruları söylese de söyleme ve hatta dinleme biçimiyle bulunduğu makamda bir kez daha bulunmasının doğru olmayacağını bizzat kendisi ispatladı.
Kelimeleri unuttu, konuştuğu konudan uzaklaştı, bazen durdu, bazen sayıları ve miktarları karıştırdı. Sebep sonuç ilişkilerini kurmakta, hepsinin ötesinde de akli melekelerinin yerinde olduğunu müstakbel seçmenlerine ispatlamakta zorlandı. New York Times’a konuşan bazı Demokratlar böylesi bir tartışmaya keşke hiç çıkmasaydı diye kampanya ekibine serzenişte bulundu.
Amerika gibi büyük ve güçlü bir ülkenin biri ciddi bilişsel sorunlarından muzdarip, diğeri kibrinden mağdur iki yaşını başını almış başkan adayı arasında seçim yapmak zorunda olması bence onlar açısından da dünyanın geri kalanı açısından da üzücü ve düşündürücü. Avrupa’daki aşırı sağın yükselişiyle birlikte düşünüldüğünde de kaygı verici. Umarım dünya bu dönemi kazasız belasız atlatır, tatsız süprizler yaşamaz.
Ancak bizim onlar için de dünyanın geri kalanı için de üzülme, gereğinden fazla düşünme lüksümüz yok. Eski Trump’ı zaten tanıyoruz demekle de yetinemeyiz. Dünya da değişti, o da. Trump 2.0 sürümünü iyi takip etmek, dünya siyaseti hakkında ne dediğini ve ne yapacağını doğru kestirmek, onun başkan olacağı döneme kadar kalan zaman içinde hangi sorunlarımızı çözmek için daha çok çaba harcamamız gerektiğini bilmek zorundayız…