Almanya’nın görece küçük iki eyaleti, Saksonya ve Thüringen pazar günü seçime gidiyor. Seçimleri Nazizm’e yakın duruşuyla ünlü AFD ve Die Linke yani Sol Parti’den ayrılan Sahra Wagenknecht’in kendi adıyla kurduğu BSW’nin önde bitirmesine kesin gözüyle bakılıyor. Kamuoyu yoklamalarında da ana akım partiler geride seyrediyor.
Bu seçimlere dışarıdan bakanlarsa sonuçlarının bulaşıcı olabileceğinden, gelecek yıl yapılacak genel seçimlerden benzeri bir sonuç çıkabileceğinden endişe ediyor. Aşırı sağın yükselişini SPD, Yeşil, Liberal koalisyonun yetersizliğine bağlayan da var, Suriye ve Ukrayna savaşlarının doğurduğu göç akımlarına bağlayan da.
Ancak sebebi ne olursa olsun AFD’nin yıldızının parladığı, bu yıl yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Başbakan Scholz’un partisi SPD’nin iki puanlık farkla önüne geçtiği gerçek. Solingen’de gerçekleştirilen üç masum insanın öldüğü bıçaklı saldırının da AFP ve BSW başta olmak üzere göçmen karşıtı partilerin gücünü pekiştirmesi kaçınılmaz.
Scholz’un daha sıkı bir göç politikası izleyeceğini ilan etmesinin de seçmen tercihlerini etkilemesi zor. Olasıdır ki Almanya giderek daha sağa kayacak. Ana akım partiler sağın taleplerini daha çok benimseyecek. Bazıları CSU-SPD büyük koalisyonundan söz etse de 2025 seçimlerinde iktidar sanırım AFP liderliğindeki bir yönetime geçecek.
Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeyer meslektaşı Macron gibi “aşırı” sağı seçimlerden ilk parti olarak çıkmasına rağmen oyalayıp, ülkesinde istikrarsızlık yaratmak pahasına iktidardan alıkoymaya çalışır mı bilinmez ama Almanya’nın başta göçmenliğe ve hatta çok kültürlülüğe karşı olan tutumunun yakında değişeceğini söylemek kehanet olmaz.
Türkiye’nin vize politikalarındaki değişime, daha da sıkılaşmaya ve Türkiye kökenlilerin geri dönüş için “teşvik edilmesine” hazır olmasında yarar var. Diğer yandan göç konusunun ikili ilişkilerde Türkiye’nin elini güçlendirecek koz olacağını da unutmamak gerek. Akılda tutulması gereken bir başka nokta da Almanya’nın Ukrayna politikası.
Ukrayna savaşının zaten artık bitmesi gerektiğini düşünen iktidar koalisyonun pazar günkü seçimlerden sonra gelen baskıları ve talepleri ciddiye almamasını bekleyemeyiz. İktidar Ukraynalı göçmenlerden yorulan, Rusya’ya oldum olası sempatiyle bakan, bu savaşa ayrılan paraların kendilerine aktarılması gerektiğine inanan Doğu Almanları “kırmayacaktır”.
Yine de Scholz’un ve iktidar ortaklarının Amerika’ya meydan okumasını, onun tercihleri hilafına bir Rusya politikası benimsemesini beklemek gerçekçi olmaz. Önce Rusya’dan gelen doğal gaz hatlarının mayınlandığına ilişkin haberleri görmezden gelen, şimdi de Wall Street Journal’ın Ukraynalılar yaptı iddialarını “önemsemeyen” Federal Hükümet tutumunu kolay kolay değiştirmez.
Denge muhtemelen Ukrayna bütçesinin bu yıl olduğu gibi düşürülmesiyle, ağır silahların verilmesinde Kursk saldırısı gerekçe gösterilerek çekimser davranılmasıyla bulunacak. Polonya’dan resmen talep edilen “sabotajcı” Ukraynalı üstüne gidilecek, Amerika’daki seçimlerin sonucu ve Zelenski’nin askeri başarısızlık, yolsuzluk gibi nedenlerle yıpranması beklenecek.
Ancak bir yandan jeopolitik sorunlar, diğer yandan bu sorunların sonuçlarını yönetmedeki başarısızlıklar Alman ana akım partilerini gelecek yılki federal seçimlerde belli ki zorlayacak. Sonuç büyük olasılıkla Almanya’nın geleceği kadar AB’nin geleceğini de etkileyecek mahiyette olacak. İklim gündemi rafa kalkacak. Korkarım tarih bile bazı açılardan tekerrür etmek durumunda kalacak.
Bana kalırsa Almanya’nın temel siyasi yönelimlerinin değişmemesi için bugünkü iktidarının göçe ve teröre karşı tedbir alması yetmeyecek. Eskiden olduğu gibi kendisini yine bir barış devleti olarak dünya sahnesinde tescil etmesi, Ukrayna ve özellikle Gazze savaşında adil davranması, Amerika’ya kayıtsız şartsız itaat zihniyetini terk etmesi gerekecek.
Aslında Scholz isterse kendine partisinin tarihinden örnek bulabilir, mesela Willy Brandt’ı emsal alabilir. Ayrıca ülkesinin ne Rusya’dan ne de Amerika’dan korkmasına gerek olmadığını, Ukrayna ile baş edemeyen bir Rusya’nın kendisine saldırmasının imkânsız olduğunu, Amerika’nın da Almanya’ya muhtaç olduğunu görür. Umarım…