Düşme doğru bir tanımlama mı doğrusu emin değilim. Ama Afganistan’da kurulu olan, bizim de desteklediğimiz düzenin değişmek üzere olduğu kesin. Görünen o ki Amerika 11 Eylül itibarıyla askerlerinin çekilişini tamamladığında geriye ülkenin istikrarını koruyamayacak, yeniden Taliban’ın eline geçmesini engelleyemeyecek bir rejim bırakacak. Ne NATO kalacak, ne Kararlı Destek Misyonu, ne de Türkiye’nin askeri varlığı. Kabul havaalanının korunması bile imkansızlaşacak.
Avustralya tedbirini şimdiden aldı, Büyükelçiliğini kapatacağını açıkladı. Onu diğer ülkelerin takip etmesi, kendilerini korumak için aldıkları önlemlerin Taliban’ı daha da cesaretlendirmesi, güçlendirmesi kaçınılmaz. Böyle giderse geçiş yönetimi için de sonrası için de Taliban pazarlık etmez. Zaten Foreign Affairs’in ülkeleri hakkında hazırladığı özel sayısını okusalar yeter. Afganistan’ın kaybedilmiş sıfatıyla anıldığını görüp müzakerenin, “taviz” vermenin fuzuli olduğunu düşünürler.
***
Biliyorum Türkiye’nin içinde ve dışında bu kadar çok sorunu varken, Sedat Peker’in açıklamaları karşısında hukuki süreç yerine siyasi retorik seçilirken, faili meçhullerden ve uyuşturucu kaçakçılığından söz edilirken, hatta hukuk bile tartışmalıyken Afganistan bize lüks diyebilirsiniz. Haklı da olabilirsiniz. Fakat dünya ne yazık ki yerinde durmuyor, sorunlarımızı çözmemizi beklemiyor. Müdahil olduğumuz her alanın kendi dinamiği var. Onların seyri bizi bir şekilde etkiliyor. Önleyici tedbir alınmasını gerekli kılıyor.
Bilindiği gibi 2001’de kendisine saldıran El Kaide’yi barındırdığı gerekçesiyle Taliban rejimine savaş açan Amerika Afganistan’daki varlığının her türlü maliyetinin arttığını gördüğü için bir süredir müdahalesini sonlandırmak, ülkeden çıkmak istiyordu. Bunu sağlamak amacıyla Taliban’a önce en ağır zaiyatın verilmesi, sonra da pazarlık edilmesi öngörülmüştü. Zayiat da verildi, pazarlık da edildi. Fakat çıkış için doğru zaman bir türlü yakalanamadı.
Ülkede bulunun asker sayısı arttırıldı, ordu kuruldu, devlet reformu yapıldı, yüz milyarlarca dolar para askeri masraflara ve ekonomik yardımlara ayrıldı ama Taliban’ın istikrarsızlık yaratması, terör eylemlerini gerçekleştirmesi, hepsinden önemlisi de coğrafi ilerlemesi durdurulamadı. Carter Malkasian’ın Foreign Affairs’de yazdığı gibi bazen 500 kişilik bir Taliban birliği 3000 kişilik Afgan ordu ve polis gücünü püskürttü. Çoğu çatışmada zemin hava kuvvetlerinin ve Amerikan askerlerinin müdahalesiyle korundu.
Amerika’dan bakan uzmanlar yenilgilerinin nedenini genelde Afganistan’ın sosyolojik yapısında, yolsuzluğun yaygın olmasında arıyor. Amerika’nın savaş taktiklerinin pek çok aile ve aşireti Taliban’a yönelttiğini yazan da az değil. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi plansız ve programsız şekilde Afganistan’a girildiğini, siyasi anlamda ne yapılacağının bilinmediğini, yenilginin bu yüzden yaşandığını söyleyenler de var. Pakistan’ın Taliban’a verdiği desteği kesmesinin sağlanamaması da bir başka bakış açısı.
Ancak sebebi ne olursa olsun Amerika’nın yenilgiyi kabul ettiği kesin. Washington daha fazla zaman kaybetmeden imparatorlukların mezarlığı olarak görmeye başladığı Afganistan’dan çıkıyor. NATO, Türkiye ve bir çok ülke de peşinden geliyor. Rusya arabuluculuk yaparken, Avustralya gibi büyükelçiliğini hemen kapatmaya çalışanlar da mevcut. Türkiye’nin ise ne yapacağı tam belli değil. Askerlerini çekecek deniyor ama diğer mevcudiyetleri ne olacak, kaotik ve insani açıdan zor olma olasılığı yüksek geçiş döneminde nasıl davranacak bilmiyoruz.
***
Umudum geleceğe ilişkin bir Afganistan politikamızın olduğu, oluşturulduğu, en azından oluşturulmaya çalışıldığı, Pakistan ve/veya Katar üstünden Taliban’la bir kanal açıldığı yönünde. Çünkü Afganistan bizim için hayati değilse de önemli bir ülke. Kazanımların korunması, Türkiye’ye karşı hissedilen tarihi sempatinin sürdürülmesi gerekiyor. Hazırlıklı olursak, doğru ve zamanın ruhunu, bölgenin ve dünyanın dengelerini kollayan politikalar geliştirsek hem bu ülkedeki, hem de başka yerlerdeki çıkarlarımızı daha kolay koruruz. Afganistan’daki ağırlığımızı farklı alanlarda tahvil ederiz.
Sihirli bir formül doğal olarak yok. Her şey akışkan ve çoğu parametre belirsiz. Bugün arabuluculuk yapacağız derken yarın karşımıza bambaşka bir gerçeklik çıkıyor. Yine de politika geliştirmek için değişimi doğru okumamız, devlette eskiden var olan ama şimdilerde kaybolduğu söylenen istişare mekanizmalarını çalıştırmamız şart. Bu ülkeyi ve bölgeyi iyi tanıyan, sorunlarının yönetimine emeği geçmiş bir dolu eski büyükelçimiz var. Onların görüşlerinden, TİKA’nın, iş dünyasının tecrübe ve önerilerinden yararlanılabiliriz. Hızla akan zaman düşünmek ve yeni kararlar almak için bize üç ay kadar bir süre bırakıyor...