Bugün yine bir son dakika aksiliği çıkmazsa Avrupa Birliği Konseyi’nin hazırladığı ancak açıklanması, kamuoyuyla paylaşılması birkaç kez ertelenen genişleme raporu yayınlanacak. Raporda aralarında Türkiye’nin de olduğu 10 ülkeyle olan ilişkilerinin geleceği için yol haritası çizilecek.
12 Aralık’ta toplanacak Genel İşler Konseyi ve iki gün sonraki zirve rıza gösterirse Komisyon bu yol haritası üstünden ilerleyip Ukrayna, Moldova ve belki Gürcistan’la yakın sayılabilecek bir gelecekte müzakerelere başlayacak. Jeopolitik nedenlerle Ukrayna’nın şansı belli ki yolsuzluk ve temel insan hakları sorunlarına ilişkin beklentileri karşılayamamış olsa da daha fazla olacak.
Gürcistan, son zamanlarda insan haklarında gerilediği, Rusya’ya benzer bir “yabancı ajan” yasası çıkarttığı için genellikle genişleme denkleminin dışında tutuluyor. Ama bence asıl sebep Rusya’ya yakın durmaya başlaması, arasına yeterince mesafe koymaması. Bir de muhtemelen AB’nin bu jeopolitik genişlemesinde çok fazla ihtiraslı davranmak istememesi.
Bosna için de çekincelerin olduğunu belirtmek gerek. Türkiye içinse; olsa olsa yeni modeller düşünelim, mülteci işini aman unutmayalım, bu arada da bizim her dediğimizi yapsın, başta Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti olmak üzere üyelerimizin istediklerini yerine getirsin, insan hakları ve demokrasi sorunlarını da çözsün ki üyeliğini düşünelim mealinde bir tavsiye çıkacaktır.
Gündemi ise, zaten büyük olasılıkla Ukrayna’nın üyelik perspektifi belirleyecektir. Eğer AB böylesi bir karar verirse, yani Kiev’le tarama yapılsın ve müzakereler başlasın derse, fiilen savaşta olan bir ülkeyi terbiye ve tembihle üyesi olması yolunda ilerlemesini sağlama misyonunu üslenecek, katılım olacak olursa herkes için geçerli koşullar yerine Ukrayna için hazırlanmışların karşılanması karşılığında olacaktır.
Olasıdır ki Ukrayna’ya 2004’de Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sunulana benzer imkanlar sunulacak, bölünmüşlüğünün fiilen tescil edileceği fakat hukuken reddedileceği özel bir protokolle üyeliği gerçekleştirilecektir. Bu da kabul etmek gerekir ki -Amerika’nın Rusya’nın yeterince hırpalandığını düşünmesi halinde- Avrupa’ya kalıcı olmasa dahi barışın gelmesine, Ukrayna’nın Rusya ile imzalanacak bir ateşkesin sınırlarına razı olmasına yardımcı olacaktır.
Diğer yandan Ukrayna’nın üyeliği AB üstüne mali sorumluluk yükleyecek, yeniden yapılanmanın ve her anlamda inşasının sorumluluğu görece zengin üyelerine kalacak AB entegrasyonun derinleşmesi, kendi içindeki sorunlarını aşması daha da zor hale gelecektir. Jeopolitik gerekçeyle genişleyen, kendini NATO’nun ikamesi gibi gören ama nihayetinde bir ekonomik işbirliği örgütü olan AB bu süreç içinde bence yıpranacaktır.
Ukrayna’daki savaşın neredeyse tüm yükünü üstlenen, Rusya’yla olan bağlarını kopartarak hemen her alanda zarar gören AB ülkeleri barışın külfetini de üstlenecek, bir yandan üyeliğe hiçbir şekilde hazır olmayan en az bir ülkeyi saflarına katarken, diğer yandan Rusya tehdidinin -Ukrayna ile bir barış antlaşması imzalanamayacağı için- kendileri açısından kalıcı olmasını sağlayıp stratejik otonomi vizyonlarını hayale dönüştüreceklerdir.
Ne de olsa hiç biri böylesi büyük bir tehdidi, yönetilmesi çok zor olan bu denli ciddi bir riski tek başına karşılamak istemeyecek, Amerika’ya caydırıcılık içeren stratejik bağımlılıkları bundan sonraki on yıllarda da sürecektir. AB’nin bu genişlemesinden en az Ukrayna kadar, hatta belki ondan da fazla ABD karlı çıkacak, Avrupa’nın neredeyse bir bütün olarak kendisine bağımlı kalmasını, hemen her dediğini yapmasını sağlayacaktır.
Doğal olarak bu öngörülerin gerçekleşmesi AB’nin ve AB’yi oluşturan ülkelerin vereceği sözlere sadık kalması, Rusya’nın yeni bir oyun planı devreye sokmaması, Amerika’nın Avrupa’ya bakışının değişmemesi, savaş yorgunu ülkelerin Von der Leyen’in tarihe geçmek ihtirasıyla hazırladığı zemini sarsmaması halinde gerçekleşebilecek şeyler. Doğru çıkma ihtimalleri güçlü fakat yine de beklemek, önce raporun aslını sonra da gelecek ayki Konsey toplantılarını görmek gerek…