Ekonomik krizin dar gelirliyi adeta buldozer gibi ezip geçtiği Türkiye manzarası karşısında iktidar çözüm üretemediği gibi bütün rasyonel enstrümanları kullanma becerisini de unutmuş bulunuyor.
Markette, pazarda fiyatlar her gün füze hızıyla yükselirken, zamların gerçek nedenlerini araştırıp tedbir almak yerine marketleri doğrudan ‘suçlu’ ilan edip zabıta gücüyle fiyatları düşürebileceğini sanıyor. Eğer marketler suçluysa bu yöntem bir çözüm olabilir belki ama market sahipleri bu suçlamayı reddediyorlar: “Marketçi alıp satıyor. Parasını üreticiye ödüyor. Herhangi bir Fahiş Fiyat varsa asla satılmıyor zaten. Biz yüzde 1 kazanıyoruz.”
Oysa zamlar konusunda parlak hikayeler ya da masallar anlatmaya hiç gerek yok. Hatırlayalım yerel seçimler öncesinde de soğancılar ‘terörist’ ilan edilmiş, “bolluk” sembolü olarak tanımlanan soğan-patates çadırları kurulmuştu. Şimdi o çadırların nerede olduğunu bilen var mı? Eminim iktidar bile o ‘çadır ekonomisi’ tedbirlerini çoktan unutmuştur…
Günün sonunda dönüp dolaşıp aynı hikayenin başına geldik.
Maalesef iktidar ekonomik rasyonalitenin ne demek olduğunu unuttuğu için, bugün yeniden “zam teröristi” arama derdine düşmüş bulunuyor. Keşke ülkeyi yönetenler TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına bakmayı denese. TÜİK’e göre bile tüketici enflasyonu yüzde 19.25, üretici enflasyonu ise yüzde 45 civarında. Kaldı ki toplum bu rakamlara bile kuşku ile bakıyor.
Yine TÜİK’in açıkladığı tarla fiyatları da son bir yılda yüzde 24,69 artış göstermiş. Yani iktidar üreticiye gerekli desteği sağlayamadığı için ürünler daha kaynağında zamlanmış bulunuyor.
Doğal olarak bu tabloda üretici mutsuz, tüketici mutsuz, aynı zamanda marketçiler de mutsuz. Muhtemelen önümüzdeki aylarda elektrik ve doğal gaza da yüklü zamlar gelecek. Bu zamları bizzat iktidar yapacağına göre, acaba o gün kimi ‘terörist’ ilan edecek doğrusu çok merak ediyorum.
Hal böyleyken iktidarın beceriksizliklerinde bile keramet arayan iktidar medyasının “90’larda bu enflasyon canavarıyla çok hükümet yediler, doğru; ama unutulmasın ki Erdoğan, 90’lardan klonladıkları ‘enflasyon canavarı’na biraz büyük gelir. Yiyemezler, millet Erdoğan’ı yedirmez!” şeklinde güzellemeler yapması, galiba sadece bizim medyamıza has güzelliklerden olsa gerek…
Kuşkusuz mesele sadece “zam teröristleri” aramakla bitmiyor. Bir de bu iktidar eleştirisinin ‘ümmet’ açısından olumsuz sonuçlar üreteceği varsayımı ile iktidara adeta dini bir koruma kalkanı oluşturan versiyonu var. Mesela Hayrettin Karaman Hoca geçtiğimiz günlerde bir WhatsApp grubunda memnuniyetsiz muhafazakarları kastederek “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayın” diyerek uyarılarda bulundu. Malum Hayrettin Hoca 2019’da da Yeni Şafak’ta “Doğrucu Davut olmak” adlı yazısında doğru sözün zamanında ve yerinde söylenmesi gerektiğini belirterek diyordu ki: “Faydası olmadığı halde düşmanın, zalimin, kötü niyetli kimselerin işine yarayacak doğruyu söylemek fazilet değildir; Doğrucu Davutluk etmek caiz değildir.”
Hoca fetvasında özetle demek istiyor ki eğer iktidar kaybedecekse yolsuzlukları, hukuksuzlukları, liyakatsizlikleri, eş-dost-akraba kayırmacılığını, özgürlüklerin askıya alınmasını eleştirmek dinen caiz değildir, çünkü düşman, yani muhalefet kazanır. Demek ki Kur’an’ın açıkça yasakladığı yolsuzluklar, adaletsizlikler, hırsızlıklar, liyakatsizlikler dindarları zinhar ilgilendirmiyormuş…
Öyle hemen heyecanlanıp Hoca’yı hedefe koymanın bir anlamı yok, zira o yüzyıllar öncesindeki ulemanın bugünkü bir tekrarcısı sadece, o kadar… Biliyoruz ki geleneksel İslam siyaset kültürünün genetiği tarihsel süreç içinde aynen bu minvalde bugünlere gelmiştir. Geçmişte Sünni ulemanın “Sultan zalim de olsa sakın itiraz etmeyin, çünkü fitne çıkar ve devletin bekası tehlikeye girer” şeklinde pek çok fetvası vardır. Yüzyıllar içinde oluşan bu gelenek aynen devam ediyor, adaletsizlikleri, haksızlıkları görmezden gelin, yoksa iktidarımızı kaybederiz…
Kabul edelim ki eleştirel düşüncenin gelişmediği, rasyonel aklın işlemediği bizim gibi toplumlarda modern demokrasi bir türlü inşa edilemiyor, doğal olarak iktidarlar da hukuka değil, daha çok ‘cemaatçi’ reflekslere itibar ediyorlar. Hiçbir denetleyici kurumun olmadığı, bugünkü alaturka sistem de aynen böyle işliyor. Ve doğal olarak iktidar krizler karşısında her çaresizliğe düştüğünde ya “zam teröristi” peşine düşüyor, ya da siyasi bekası için fetvalarla en azından belli kesimleri motive etmeye çalışıyor.