Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Özgür Özel arasındaki görüşmeden sonra başlayan tartışmalara bakınca, insan ister istemez “Acaba bu ülkede normalleşmeden rahatsız olanlar mı var?” diye sormadan edemiyor.
İkili görüşmeyle ortaya çıkan ‘yumuşama’ ve siyasette normalleşme iklimi, Türkiye’nin son yıllarda unuttuğu bir durumdu. Bu yüzden de ihtiyatlı bir iyimserlikle birlikte aslında hemen herkes, bu yumuşama havasının Türk siyaseti açısından olumlu bir gelişme olduğu kanaatinde.
Elbette çok kolay bir süreç değil, zira son dönemde siyasetin dili o kadar kirlendi ki neredeyse ülkenin yarısı ‘terör’ parantezine alınarak toplumdaki kutuplaşmayı derinleştiren bir ortam oluştu. Dolayısıyla Türk siyasetinin iki ana gövdesini oluşturan AK Parti ve CHP adeta iki düşman kutup gibi algılanmaya başlandı.
Haliyle iki liderin buluşmasıyla başlayan ‘normalleşme’ adımlarına özellikle CHP çevreleri, doğal olarak endişeli yaklaşıyorlar. Hatta öyle ki CHP içindeki bazı kesimler, bunun CHP’ye karşı kurulan bir ‘tuzak’ olduğu kanaatindeler. Bugüne kadar yaşananlar dikkate alındığında, elbette çok da haksız olmayabilirler. Ama bir gerçek var ki 31 Mart seçimlerinde yüzde 38 oy alan CHP artık Türkiye’nin birinci partisi. Dolayısıyla özgüvenli olmaması için hiçbir sebep yok…
Nitekim önceki gün, bir gazetecinin “Erdoğan’ın CHP içinde karışıklık planı olduğu” iddiasına dair sorusunu cevaplayan Özel, “47 yıl seçim kazanamamanın verdiği özgüvensizliği atamamış bazı arkadaşlarımızın değerlendirmeleri. Bunlar özgüvensiz dönemden kalan meseleler. Kendimize güvenimiz tam” diyerek CHP’nin rasyonel bir çizgide ilerlediğinin bir kez daha altını çizmiş oldu.
Eğer CHP merkez partisi olma yolunda attığı adımları daha ileri bir noktaya taşıyacaksa, şu an itibariyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘yumuşama’ adımlarına karşı “Ben yokum, oynamıyorum” benzeri bir yaklaşım gösterme lüksü olamaz.
Kaldı ki seçimlerden ikinci parti olarak çıkan AK Parti’nin, ‘yumuşama’ya CHP’den daha çok ihtiyacı var.
Hiç kuşkusuz bu yeni süreç, her iki parti açısından da kelimenin tam anlamıyla “kazan, kazan…” formülüne işaret eden bir durumdur. Bir kere CHP, 31 Mart seçimlerinde sağladığı doğal ittifakı, daha geniş kesimlerle buluşturmaya ihtiyacı var. Bunun en önemli yollarından birisi de 22 yıl boyunca ara ara oy vermiş, vaz geçmiş, tekrar AK Parti’ye oy vermiş yaklaşık yüzde 70 oranındaki seçmen kitlesinin sempatisini kazanmak… Seçimlerde AK Parti’ye küserek sandığa gitmeyen hatırı sayılır kitle de dikkate alındığında siyasette normalleşmenin, CHP açısından son derece önemli olduğu muhakkak.
Aynı şekilde siyasetteki bu normalleşmeye AK Parti’nin de şiddetle ihtiyacı var. Çünkü hem toplum bu kutuplaşmadan çok yoruldu hem de AK Parti gidebileceği son sınıra geldi. Daha da önemlisi AK Parti’nin topluma anlatabileceği bir hikayesi kalmadı, var olan hikayesi de eskidi. Eğer yeni bir hikaye yazamazsa iniş kaçınılmaz hale gelebilir.
İşte tam da bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisi açısından doğru bir adım atarak “Türkiye’de siyasetin yumuşama sürecini başlatalım istiyorum. Bu adımı da atacağız” diyor. Erdoğan’ın önünde tam dört yıllık bir cumhurbaşkanlığı süresi var. Dolayısıyla bu süreçte kutuplaşmanın ve gerilim ortamının derinleşmesi, hem bizzat Erdoğan’ın siyasi hedefleri hem de iktidarın icraatları açısından olumsuz sonuçlar üretebilir.
Ayrıca AK Parti iktidarı, halen ülkenin yaşadığı ekonomik krize çözüm üretebilmesi için aynı zamanda Avrupa ile ilişkilerini geliştirmesi gerekiyor ki yabancı yatırım ve kredi imkanlarının önü açılabilsin… Bunun için de iktidarın öncelikle Türkiye’nin ‘hukuk devleti’ görüntüsünü pozitife dönüştürmesi ve siyasette ‘yumuşama’ iklimini oluşturması şart. Kısacası AK Parti, boşa harcadığı son beş yılda olduğu gibi muhalefet partileri dahil, toplumun önemli bir kesimini düşmanlaştırarak yoluna devam edemez. Bu yüzden de ‘normalleyme’ye çok ama çok ihtiyacı var.
Hal böyleyken, iddia edildiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’nin ‘içini karıştırmak’ gibi bir planı olabilir mi?
Kuşkusuz Erdoğan usta bir siyasetçi, dolayısıyla bu tür mühendislik projelerinin, AK Parti’yi ayağa kaldırmaya yetmeyeceğini, tam aksine toplumda var olan sempatisini negatif yönde etkileyeceğini de hesaba katacaktır.
Siyasi bir fayda üretmesi mümkün değil ama farz edelim ki Erdoğan’ın Özgür Özel’i parlatarak Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesmeyi planlıyor… Bir kere hemen belirtelim CHP akıllı bir çizgide ilerliyor, 31 Mart başarısının nasıl sağlandığının farkında. Ne Özgür Özel ne de başka bir isim bu saatten sonra CHP’nin eski ezberlerine dönerek, yakaladıkları bu fırsatı asla heba etmeyeceklerdir.
Nitekim partisinin dünkü grup toplantısında adaylık tartışmalarına dikkat çeken CHP lideri Özel, bu farkındalığın altını çizerek net bir tavır ortaya koydu: "Geçmişte yaptığımız hataları tekrar etmeyeceğiz CHP'nin Genel Başkanı olarak kendi adaylığımı dayatmak, CHP'nin tarihi bir fırsatı kaçırmasını sağlamak, CHP'nin birilerinin tükenmekte olan iktidarına tekrar fırsat vermek gibi bir hata yapmayacağımdan herkes emin olsun."