Malum uzun süredir Öcalan'a atfen söylenen ancak doğru olup olmadığını test edemeyeceğimiz bir söz var: "Ben bu toprakların ürünüyüm ama Selahattin Demirtaş 'uluslararası proje."
Doğrusu Demirtaş'ın kimin nasıl bir projesi olduğu çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Ayrıca uluslararası aktörlerin Demirtaş için boşuna proje masrafı yapmalarına hiç de gerek yok. Zira o zaten Türkiye haricinde herkesin projesi olmaya müsait...
Artık sokaktaki insan da biliyor ki Demirtaş barış ve demokrasiyi savunan bir siyasetçi olmaktan vazgeçip, adeta Kürt halkını gömmek için hendekler kazan PKK'nın sözcülüğünü tercih etmiştir.
Dahası, DTK’nın Türkiye içinde totaliter devlet hayalini içeren özerklik bildirisinin altına imza atan Demirtaş “Kürtlerin bağımsız devleti de olacak, federal devleti de, kantonları da özerk bölgeleri de...” ifadelerini kullanarak bu parlamentoda siyaset yapmak gibi bir niyetinin olmadığını açıkça deklare etmiş bulunuyor.
Dünyanın hiçbir demokratik hukuk devletinde şehirlerde hendekler kazıp, barikatlar kuran eli silahlı terör gruplarına yaslanarak özerk ve totaliter devlet planlarının altına imza atan bir siyasetçiye izin verilemez. Bu konuda yasal ve anayasal sınırlar bellidir.
Demirtaş’ın bu pervasızca yürüttüğü politikaların, kendisi için nasıl bir akıbet hazırladığı bellidir. Ancak bu gidiş beni ürkütüyor. Zira gerek devletin içinde, gerekse sivil alanda faşizan görüntülere teşne mebzul miktarda şahinler var zaten. Gazetelere ve televizyonlara bir göz attığımızda, “HDP kapatılsın, dokunulmazlıklar kaldırılsın”, “Sazı kodeste çalarsın” gibi zihinlerimizde 90’lı yıllar korkusunu canlandıran ifadeleri görmek, duymak mümkün.
Başta Kandil baronları olmak üzere, bütün KCK yapılanmaları ve HDP 90’lı yılların o karanlık günlerini geri getirmek için adeta kirli bir devlet aklı icat etmeye çalışıyorlar. Mesela şu günlerde PKK ve HDP’nin en çok istediği şey; tıpkı 1994’te DEP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılarak Ulucanlar Cezaevi’ne gönderilmesine benzer bir sahnenin Demirtaş için de aynen tekrarlanması...
Doğrusu şu anda en kolay iş, Demirtaş’ın dokunulmazlığının kaldırılması ve HDP’nin kapatılmasıdır. Evet bunu hak etmediklerini kimse söyleyemez. Ancak şu anda Demirtaş tam da bunun için kışkırtıyor.
Şunu açıkça ifade etmekte yarar var, 2016 Türkiye’sinde yaşanacak böyle bir görüntü, Türkiye demokrasisine kurulacak en büyük tuzaktır.
13 yıllık iktidarı boyunca, özgürlüklerde, insan hakları alanında devrim niteliğinde demokratikleşme adımları atan, Cumhuriyet tarihi boyunca bütün siyasi iktidarların adını bile anmaya cesaret edemediği Kürt halkının en doğal insani haklarını iade eden, faili meçhulleri bitiren bir AK Parti hükümeti, PKK’nın 2016 yılındaki bu yeni ‘Ulucanlar modeli’ tuzağına asla düşmeyecektir.
Güle güle sevgili Hasan...
Hasan Karakaya'yı ebediyete uğurladık. O güzel bir insandı ve benim dostumdu, arkadaşımdı. Hasan ve ben 1970'li yıllarda gazeteciliğe başladık. O benden bir iki yıl önce başlamıştı. 1977 yılında Yeni Devir gazetesinde gazeteciliğe başladığımda oda Milli Gazetedeydi. Hep aynı dünyanın insanlarıydık, zaman zaman aynı şarkıyı farklı usul'lerle okuduğumuz oldu ama hep aynı şarkıyı söyledik. Allah rahmet eylesin, güle güle dostum...