Her yıl yaza veda etmeye hazırlandığım günlerde, hep bir şeylerin eksik kaldığı gibi bir hisse kapılırım.
Sanki yarım kalan bir şeyler vardır, dinlemeye doyulamamış yaz şarkıları, bitirilmemiş kitaplar, yaşanmamış Ağustos rüyaları gibi…
Ya sonbahar kapıyı erken çalarsa diye bütün yaşanmamışlıkları aceleyle kalbime saklayıp, yarım kalan bütün kitapları toptan okumaya çalışıyorum. Şu günlerde Mustafa Öztürk’ün yeni çıkan kitabı “Geleneksel İslam’ın Kritiği”, Giorgio Agamben’in “Hölderlin’in Deliliği”, Max J. Charlesworth’un “Platon’dan Derrida’ya Felsefe ve Din”, Ahmet Çiğdem’in “Sadakat Güzergahı” kitaplarını birlikte okuyorum, biraz ondan, biraz bundan…
Bunlara ilaveten geçtiğimiz günlerde yeğenim Ahmet Even’in sahaflardan benim için aldığı “Opera Klavuzu” kitabının hayatımın akışına farklı bir pencere açtığını özellikle belirtmeliyim. Kitap 1945 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılmış. Neredeyse dünyadaki bütün klasik operalarla ilgili çok özet bilgiler var kitapta…
Açıkçası, tam 78 yıl önce basılmış bir kitaba sahip olmak oldukça heyecan verici… Henüz okumaya başlamadan rasgele açtığım ilk sayfada Bizet’in “Carmen Operası” çıkıyor karşıma ve hikayeyi bildiğim halde bir solukta tekrar okuyorum.
Bilindiği gibi Carmen, dünyaca tanınan ve sevilen; aşk konusu ile edebiyata, müziğe, sahneye derin duyarlıklar kazandırmış ölümsüz bir eserdir. Prosper Merimee‘nin Carmen adlı kısa romanından uyarlanan eser Henri Meilhac ile Ludovic Halevy tarafından opera metni şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Carmen’in bu eşsiz melodilerini yaratan ise ünlü Fransız besteci Georges Bizet‘tir, 4 perdelik eser içinde aşk, şehvet, ihtiras, tutku bulunan bir operadır.
Ve Carmen’in hikayesinde hep bir kan ve isyan vardır… İspanya’nın Sevilla kentinde, asi ve baştan çıkarıcı genç bir bohem olan Carmen, çalıştığı tütün fabrikasında bir kavga başlatmış ve ardından tutuklanmıştır. Onu hapse götürmekle görevli general Don José, Carmen’in büyüsüne kapılır ve kaçmasına izin verir. Ancak Carmen kısa sürede aralarındaki bu büyüden sıkılır ve ünlü bir boğa güreşçisine gönlünü kaptırır. Umutsuzluktan çılgına ve kıskançlıktan deliye dönen Don José onu hançerle vurarak öldürür.
Klasik müziğe aşina olan herkes için Carmen Operası bir melodidir ve o cümle, hafızalarımızda Carmen’in adeta özeti gibidir: “Aşk bohem bir çocuktur, asla ve asla kanun tanımaz.”
Bu arada büyük besteci Georges Bizet’nin elinde hayat bulan Carmen’in, cazın efsane gitaristlerinden Barney Kessel’in elinde yeni bir yoruma dönüştüğünü de kaydetmek gerekiyor. Salim Zaimoğlu Cazkolik’teki yazısında bu caz yorumu ile ilgili şu tespiti yapıyor: “Barney Kessel, Carmen Jazz isimli albümünde klasik opera bestesinden dokuz temadan esinlenmiş. Caz albümünü oluştururken bu temalara kimi yerde sadık kalarak, kimi zamanda temalar etrafında doğaçlamalar yaparak eserin bazı bölümlerini adeta yeniden örmüş. Sevgili Tunçel Gülsoy üstadımın deyişi ile Georges Bizet caz yorumlarını dinlese, mezarında ters mi dönecek, düz mü yatacak bilemiyorum ama bildiğim tek şey var ki Bizet çok büyük bir usta, mükemmel bir besteci bana göre... Barney Kessel de muhteşem bir çalışma çıkarmış arkadaşlarıyla. Sonsuzluğa uğurlanan bu iki büyük müzik insanına binlerce teşekkür, ışıklar içinde yatsınlar...”
Kuşkusuz Carmen operasıyla ilgili cümleler kurarken, İstanbul’dan söz etmemek haksızlık olur. Hiç uzağa gitmeye gerek yok, geçtiğimiz yıl Haliç Kongre Kültür Merkezi’nde gerçekleşen 13. Uluslararası İstanbul Opera Festivali’nde yıldızların altında şiir tadında bir Carmen gösterisi sunuldu.
Haliç kıyılarında sanki bir Carmen şenliği yaşanmıştı, şehrin kalbinde Paolo Villa şefliğindeki orkestradaki her enstrümandan yükselen sesler, Haliç’in hafif esintisiyle buluşunken Ramona Zaharia o müthiş sesiyle Carmen’e yeniden hayat veriyordu.
O gün batan güneş ve müthiş İstanbul manzarası eşliğinde seyirci ile buluşan Carmen’i üç bin kişi izlemişti.