Malum Covid-19 virüsünün dünyayı kasıp kavurduğu şu günlerde hayatımızı altüst eden karantina günleri yaşıyoruz.
Gazetelerden, televizyonlardan her gün zihnimize boca edilen gerekli gereksiz bilgilerden ve de ölüm istatistiklerinden kaçıp kurtulmak için alıp başımızı gitmek istiyoruz ama bunun imkan ve ihtimali yok.
Elimiz mahkum, karantinaya ihtiyacımız var... Bu yüzden ben de haberlere daha az bakarak mümkün mertebe bilgi kirliliğinden uzak durmaya çalışıyorum, ama arada sırada haberlere bakmadan da olmuyor. Ve gözüm KARAR’ın manşetine takılıyor: “Karantinada Kanal ihalesi...” İnanamadım, geriye çekilip zihnimi toparladım ve gazeteye yeniden baktım, evet doğruydu devletimiz işi gücü bırakmış, büyük rant projesi için ilk adımı atmıştı. Birden gayrı ihtiyari bir şekilde “Yok canım, korona belası yüzünden evlerimizde can derdine düştüğümüz şu günlerde bunu da mı görecektik” cümleleri döküldü ağzımdan.
Evet bunu da gördük sonunda... Bütün dünyada felakete karşı küresel bir mücadele yürütülüyor, her ülke kendi ekonomik ve toplumsal imkanları çerçevesinde yoğun bir savaş veriyor. Bizde de ciddi bir mücadele yürütülüyor elbette, ama ekonomik imkanlarımız kısıtlı, paramız yok, yeterince test yapamıyoruz, dolayısıyla günler geçtikçe nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı bilmiyoruz.
Ama bakanlıktaki raf ömrü dolduğu için iki gün önce görevden alınan Ulaştırma ve Alt Yapı eski bakanımız Cahit Turhan henüz görevden alınacağından habersiz olduğu saatlerde bu ihalenin vatan-millet için ne kadar değerli olduğunu şöyle anlatıyordu: “Türkiye Cumhuriyeti, salgın ile mücadele ederken üretim ve yatırımları da yapabilecek güçtedir...”
Yani Ulaştırma Bakanı demek istiyor ki, biz büyük devletiz paramız da bol, kanal da yaparız, koronayı da kovarız... Ancak sayın bakanın açıklamalarıyla örtüşmeyen küçük bir problemimiz var, memleketin hazinesinde yeterince para yok. Hükümet ilk elde 100 milyar liralık bir destek paketi açıkladı, buna ilaveten yeni destek önlemleri de alınıyor elbette. Ama özellikle büyükşehirlerdeki hizmet sektörü dahil, bütün işyerlerinin kapandığı, insanların evlerine çekildiği bir ortamda tedbirlerin yeterli olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir.
Her gün insanlara “evlerinizden çıkmayın” çağrıları yapıyoruz, evet çıkmayacaklar ama, bu insanlar hayatlarını nasıl idame ettirecekler? Halihazırda yüzde 13.7 ile dünyanın en büyük işsizlik rakamına sahip ülkelerinden birisiyiz. Yaklaşık 4.5 milyon işsizimiz var. Şimdi corona salgını yüzünden pek çok işyeri kapandı ve burada çalışan insanlar artık işsiz. Belki işlerini tümden kaybetmeyecekler ama, büyük bir bölümü bu süre içinde ya hiç maaş alamayacak, ya da üçte bir oranında alabilecek. Bu krizden etkileneceklerin sayısı tahminen 2 milyon civarında, krizin uzaması durumunda bu rakam daha da yükselebilir.
Görüldüğü gibi manzara hiç iç açıcı değil. Ama biz sanki memlekette her şey güllük gülistanlıkmış gibi, milletin büyük bir bölümünün karşı çıktığı Kanal İstanbul projesini millete rağmen sürdürmeye devam ediyoruz. Her ne kadar şu günlerde ulaştırma bakanının bu ihale yüzünden görevden alındığı şeklindeki bilgiler dolaşıma sokulmuş olsa da, bunun sıhhatli bir bilgi olduğu kanaatinde değilim. Zira bu ülkede hiçbir bakanın kendi iradesiyle herhangi bir karar alması da, ihale yapması da mümkün değildir. Aksini söyleyenlerin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini yeniden okumalarında yarar var.
Galiba rasyonel akla itibar etmeyen devletlerde işler böyle yürüyor. Bu cümleye birilerinin, “Rasyonel akılla yürüyen Batılı devletlerin coronadaki halini de gördük” şeklindeki itirazlarının farkındayım. Evet doğrudur, işin başında tehlikeyi ciddiye almadılar ve şimdi bedelini ağır ödüyorlar. Eğer bilimsel ve teknolojik imkanlarınızı zamanında kullanma kabiliyetini gösteremezsiniz, geri kalmış ülkelerden bir farkınız olmaz, mesele budur...
Kabul edelim ki felaketin boyutları çok büyük ve bundan kaçış yok. Krizin etkilerini asgariye indirebilmek için hem koruyucu tedbirleri erken almak, hem de güçlü ekonomik destek paketleriyle insanlara nefes aldırmak gerekiyor.
İşte rasyonel akılla hareket eden ülkelerin farkı burada başlıyor. Ekonomileri ve demokrasileri güçlü olan devletler işyerleri kapananlara, işlerini kaybeden ya da ücretlerini alamayacak olanlara yönelik milyar dolarlık destek paketleri açıklıyorlar. Başta Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Kanada olmak üzere pek çok gelişmiş ülke milyar ya da trilyon dolarlık önlem paketlerini devreye sokuyorlar.
İşin başında 850 milyar dolarlık bir kriz paketi planlayan ABD, salgının bütün ülke çapında tehlikeli bir tırmanış göstermesi sonucunda Trump yönetimi 2 trilyon dolarlık bir önlem paketi hazırlamak zorunda kaldı, bu rakamın 6 trilyon dolarlara çıkabileceği belirtiliyor.
Evet gelişmiş demokratik ülkelerde korona ile ekonomik anlamda mücadele stratejisi üç aşağı beş yukarı böyle... Biz de kendi ekonomik gücümüze göre önlemler alıyoruz elbette, ama bizim için esas önemli olan Kanal İstanbul... İstanbul’un deprem gerçeğine rağmen, bütün dünyanın korkulu rüyası haline gelen korona belasına rağmen mega projelere devam...