Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Trabzon'daki konuşması sırasında kürsüye çıkarılan 10 yaşındaki çocuğun ağzından CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na “O adam hain, hain…” sözleriyle hakaret ettirilmesini duyunca içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim.
Bu nasıl acımasız bir dünyadır Allah aşkına… O daha bir çocuk hiç mi içiniz sızlamaz, sizin hiç çocuklarınız yok mu? Kendi evlatlarınız babası, dedesi yaşındaki insanlara küfrettiğinde, ‘ne güzel küfrettin’ diye gülücüklerle mi ödüllendirirsiniz…
Bu çocuklar size ne kötülük yaptı ki onların o masum ve taptaze gülüşlerini bile siyasi bir malzeme olarak kullanmaktan çekinmiyorsunuz.
Oysa bütün çocuklar savaşsız, kavgasız küfürsüz bir dünya ister. Ağaç ve yeşilliklerle dolu, iyi oyuncakların canlanabildiği, fırsat eşitsizliğinin olmadığı, iyi eğitim alabildiği okullar ve de güzel bir gelecek ister…
Yıllar önce 2009 yılında Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, yurdun dört bir yanındaki öğrencilere mümkün olsa hayatlarında neleri değiştirmek isteyeceklerini sormuştu. Çocuklardan gelen mektuplardan birinde 13 yaşındaki bir çocuğun şu cümleleri tekrar hatırlatmak isterim: “Ben dünyayı değiştirmek isterdim, yepyeni güzel temiz bir dünya isterdim. İnsanların iyi olmasını ve çocukların ağlamamasını isterdim. Kötülerin ölmesini iyilerin kalmasını isterdim. Benim dünyamın yaşlı değil, genç olmasını isterdim.
Benim şehrimin temiz ve saf olmasını, evlerin apartman değil müstakil olmasını ve rengârenk olmasını isterdim. Kötü alışkanlıklar yok olsun isterdim. Arabaların havada uçuşmasını isterdim. Şehrimizde çöpler olmasın yok olsun isterdim.“
Bugün geldiğimiz noktada çocukların siyasetin bir malzemesi haline dönüştürülmesi ne büyük bir talihsizlik… Keşke siyaset bu kadar acımasız olmasa, keşke çocukların o güzel hayallerine kıyılmasa… Nazım Hikmet’in dizeleriyle söylemek gerekirse:
/Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
sizde böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler,
bulutlar adam öldürmesin./
Ama ne desek boş, maalesef çocukların o tertemiz rüyaları bile muhalifleri tepelemek için kullanılır hale gelmiş bulunuyor. Daha da vahim olanı, özgürlüklerin alanını genişletmek, hukukun üstünlüğü ve şeffaflık söylemleriyle yola çıkan AK Parti iktidarının böylesine bir acziyete mahkum olmasıdır…
Eğer AK Parti 10 yaşındaki bir çocuğun muhalefete yönelik sözlerinden medet umar hale gelmişse vah ki vah… Birazcık olsun siyasi tecrübesi olan herkes bilir ki çocukların kullanıldığı bir siyasi mücadelenin asla kazananı olmaz, sadece kaybedeni olur…
Maalesef ülkenin ekonomik sorunlarına çözüm üretemeyen, zamları önleyemeyen, enflasyonu ve işsizliği düşüremeyen iktidar çaresiz kaldıkça çocukları ve dini değerleri siyaset pazarına sürerek çok dramatik görüntüler sergiliyor.
Kabul etmesi zor olsa da bu görüntülerin zihnimize nakşettiği gerçek şu; bir zamanlar sessiz milyonların gönlünde önemli bir yer edinen AK Parti ne yazık ki toplumla arasındaki gönül köprülerini yıkmak için her gün öylesine akla ziyan adımlar atıyor ki doğrusu bu ülkede yaşayan bir birey olarak insanın içini acıtıyor.
Hepimiz vicdanlarımızı gözden geçirelim, 10 yaşında bir çocuğun ağzından muhalefet partisi liderine hakaret ettirmek hangi siyasi anlayışa itibar kazandırabilir, lütfen bunu birileri izah etsin. Her ne kadar sayıları çok azalsa da keşke AK Parti’de meselelere hala hakkaniyetle bakabilen vicdanlı bir ses çıkıp “Bu çocukları siyasete alet etmek bize yakışmaz, ayrıca millet nezdinde itibar kaybederiz, epey bir süredir problemlerine duyarsız hale geldiğimiz toplumla aramızdaki mesafeyi daha da derinleştirir” diyebilse…
Biliyorum hiçbir komplekse kapılmadan toplumun bütün kesimlerini kucaklama özelliğini büyük ölçüde kaybeden AK Parti açısından bu tür eleştiriler son derece can sıkıcı. Ancak yine de tekrar tekrar hatırlatmakta yarar var; geçmişte hukuk ve demokrasi ekseninde başarı hikayeleri yazan AK Parti, bizzat kendi koyduğu ve de Türkiye’yi kucaklayan temel ilkelerine dönmeden başarı sağlaması da kaybetmekten kurtulması da asla mümkün değildir.