Bilindiği gibi geçtiğimiz hafta TPAO’nun Karadeniz’de 320 milyar metreküplük gaz keşfi bütün bir toplum olarak hepimizi mutlu eden güzel bir gelişmeydi.
İktidarın bu güzel gelişmeyi siyasi şova dönüştürmesini bir tarafa bırakalım. Bu hiç önemli değil, önemli olan Türkiye’nin enerjide dışa bağımlığını azaltacak bir başlangıcın yapılmış olmasıdır. Eğer fayda-maliyet analizi yaptığımızda sonuçta bu ülkenin insanı kazanıyorsa gerisi teferruattır.
Genellikle şöyle bir kanaat vardır; demokrasinin düzgün işlemediği ülkelerde yönetimi elinde bulunduran despotlar petrol ve doğal gaz gibi kaynaklar sayesinde, despotluklarını ebedi kılarlar. Suudi Arabistan, İran, Venezüella, Azerbeycan ve Irak gibi ülkeler bu konuda dikkat çekici örneklerdir.
Maalesef demokrasi, hukuk devleti, şeffaflık ve hesap verebilir yönetimlerin bulunmadığı bu ülkelerde toplumun refah düzeyi ile yönetenler arasında derin uçurumlar bulunmaktadır. Yani ülkenin her tarafındaki petrol kuyuları ve doğal gaz kaynakları ne yazık ki toplumun refah kalitesini arttırmaya yetmemektedir. Kuşkusuz bütün örnekler olumsuz değil, mesela Amerika, Kanada ve son yıllarda petrol ve doğal gazda önemli adımlar atan Norveç’te bu kaynaklar despotizme değil, özgürlüklere katkı sağlıyor.
Karadeniz’de keşfettiğimiz doğal gazın kapasitesinin ne miktarda olduğunu ve bulunan gazın ne ölçüde rasyonalize edilebileceğini henüz tam olarak bilmiyoruz. Eğer meseleyi siyasi gösterinin ötesine taşıyarak akıl, bilim ve teknolojik gerçeklikle hareket edersek sonuç almak için önümüzde hiçbir engel yok.
Ama unutmayalım ki keşfettiğimiz yer altı zenginliklerini ekonomik bir değer haline dönüştürmek, tek başına ülkenin refah ve mutluluk kat sayısını arttırmak için yeterli değildir. Halen petrol ve doğal gaz zengini olan ülkelerde özgürlükler, insan hakları, hukuk ve şeffaf yönetimler olmadığı için bu zenginliklerin o ülke halklarını mutlu etmediği gibi refah kalitelerini de arttırmaya yetmemektedir.
Türkiye bu ülkelerle kıyaslandığında elbette daha şanslıdır. Zira bütün aksaklıklara rağmen uzun sayılabilecek bir demokrasi tecrübesine sahibiz, bu ülkede hala demokratik seçimlerle iktidarlar değişebiliyor ve hatırı sayılır bir muhalefet var. Bu öyle hafife alınacak bir tecrübe değildir, ama yeterli de değildir.
Çünkü Türkiye özellikle son beş yıldır demokratik standartlarda ciddi bir gerileme içindedir. Güvenilir bir hukuk devleti olmanın hala uzağındayız, özgürlükler konusunda ise demokrasi liginde değil, geri kalmış ülkeler ligiyle yarışabilecek durumdayız.
Dolayısıyla doğal zenginlikleri keşfetmek elbette çok önemli, ama büyük ülke olabilmek için daha güçlü standartları yakalamak gerekiyor. Büyük ülke olmanın yolu bellidir; bilimde, teknolojide, kültürel alanda standartları yükseltmek, herkesin kendini güvende hissedeceği bir hukuk sistemi inşa etmek ve dünya ile yarışabilecek bir eğitim sistemine sahip olmaktır.
Eğer devletin kurumlarını liyakati, kaliteyi esas alan bir yapıya kavuşturamazsak, ifade özgürlüğünün önüne barikatlar kurmaya devam edersek ne ekonomik krize çare üretebiliriz, ne de toplumun refah katsayısını arttırabiliriz. Karadeniz’de keşfettiğimiz doğal gaz için sevinelim, umutlarımızı hep diri tutalım, ama bilelim ki güçlü ve büyük devlet olmanın yolu sadece doğal gazdan geçmiyor...
Endişeye gerek yok, hiçbir zaman dünyanın en büyük petrol kaynaklarına sahip olduğu halde halkı açlıktan ölen Venezuela olmayız, Ortadoğu’nun petrol zengini despotik ülkelerine de benzemeyiz. Ama bu örneklerde de olduğu gibi büyük yer altı kaynaklarıyla zenginleşen ülkelerde demokrasinin, hukuk devletinin ve hesap verebilir yönetimlerin olmadığını da bir yere not edelim.
İşte tam da bu yüzden, keşfettiğimiz yer altı zenginliklerine ilaveten özgürlük rezervlerimizi genişletm