Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ziyaretinden bir hafta önce adeta nazire yaparcasına ABD Başkanı Trump, PKK’nın Suriye kolu YPG’ye ağır silah dahil yardımın artarak yapılmasına resmen onay veriyor. Üstelik de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın YPG konusunu Trump’la konuşacağını ve YPG’siz çözüm önereceğini söylemesine rağmen... Ankara’dan tepki sesleri yükselmeye başlayınca da, sanki YPG’ye yardım en üst düzeyde onaylanmamış gibi Pentagon açıklama yapıyor. ABD Savunma Bakanı Mattis, “Türkiye’nin endişelerine çözüm üreteceğiz” ifadesiyle adeta dalga geçercesine teselli vermeye çalışıyor.
***
Herhalde Ankara “Bize bir teselli yeter” demeyeceğine göre, Trump’ın ikili ilişkileri zehirleyen bu çalımının telafisi için Amerika’nın müttefikliğe yakışan bir adım atması gerekecektir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün yaptığı açıklamada “Temenni ediyorum ki yanlıştan bir an önce dönülür” diyerek Türkiye’nin tavrını net olarak ortaya koymuş oldu.
Her şeye rağmen iyimser bakış açısına göre, Trump-Erdoğan görüşmesinden sonra Amerika’nın çok net bir şekilde “YPG’ye ağır silah aktarımını durduruyoruz” demesi gerekir. Çünkü artık yeni durum sadece Trump-YPG cilveleşmesi değil, diplomasi matematiğini zorlayan ve de doğrudan terör unsurlarıyla ittifak bahsine girmektedir. Dolayısıyla gelinen nokta “Endişelerinizi paylaşıyoruz” cümleleriyle telafi etme sınırını çoktan aşmıştır.
Ancak ufukta çok da olumlu bir işaret gözükmüyor. Zira son dönemde ikili ilişkilerde yaşanan sıkıntılar dikkate alındığında, Amerika’nın Türkiye’nin hassasiyetleri istikametinde bir manevra yapmasını beklemek galiba biraz fazla iyimserlik gibi gözüküyor.
Aslında Amerika’nın Suriye’de ve özellikle de Rakka operasyonunda nasıl bir mekanizma işleteceği uzun süredir netleşmeye başlamıştı. ABD Savunma Bakanı James Mattis, biraz da Türkiye’nin hassasiyetlerini zorlayan bir ifade ile Rakka operasyonunun planlandığı gibi YPG ile yapılacağını, bu arada Türkiye ile de konuşulabileceğini çok net ifadelerle ortaya koymuştu. Doğrusu fazladan bir tevile gerek yok, bunun Türkçesi Türkiye’yi kenarda tutma politikasıdır.
Maalesef bugün karşı karşıya kaldığımız manzara tatsız bir duruma işaret ediyor. Oysa Amerika da, Avrupalı müttefiklerimiz de biliyorlar ki Türkiye hem PKK hem de IŞİD terörü yüzünden insanlarını kaybediyor ve ekonomik anlamda büyük bir maliyet ödüyor. Dolayısıyla Suriye’deki gelişmeler Türkiye’yi dolaylı değil, doğrudan ilgilendiriyor. Bu yüzden de IŞİD’e karşı Türkiye’yi denklem dışı bırakarak yapılacak bir mücadele bölgesel dinamikler açısından eksik kalmaya mahkum olacaktır.
***
Evet bölgesel dinamikler ve
stratejik gerçekler açısından bakıldığında Türkiye endişelerinde son derece haklıdır. Ama bir gerçek var ki sadece haklı olmak, pozitif sonuçlar üretmek için ne yazık ki her zaman mümkün olmuyor.
İşte tam da bu yüzden, galiba Türkiye’nin dış politika stratejilerini gözden geçirmesinde yarar var. Kabul edelim ki karşımızdaki manzara şu; PKK’nın uzantısı olan PYD’yi açıkça terör örgütü olarak ilan etmemize rağmen müttefikimiz Amerika PYD’ye ağır silah aktarımını onayladı. Rusya ile dostluğumuzu pekiştirmek için özel bir gayret sarf ediyoruz ama Putin PYD’ye silah ve mühimmat vermeye devam ediyor. Avrupalı müttefiklerimizin de terör konusundaki hassasiyetlerimizi yeterince anladıklarını ne yazık ki söylemek mümkün değil.
Eğer bugün PYD bağlamında yaşadığımız durum beş yıl önce başımıza gelseydi, muhtemelen Amerika Türkiye’nin hassasiyetlerini daha fazla dikkate alacaktı. Çünkü uluslararası sistemde rol alan, hukuk ve demokrasi kalitesi yüksek bir Türkiye hem müttefikleri nezdinde hem de muhtemel ortakları nezdinde her zaman işbirliği için cazip bir ülkedir. Belli ki bugün özellikle ‘güvenlik’ bağlamında yaşadığımız sıkıntıları hal yoluna koymamızın en makul yolu, Avrupa ve Amerika ile kaybolan işbirliği zeminini tamir etmekten geçiyor.