Donald Trump yemin etti ve ABD Başkanlığına resmen başladı. Bundan sonra hemen bütün dünyanın siyasal geleceğini bir şekilde ilgilendirecek yeni bir dönemin arifesindeyiz.
Malum Barack Obama başkan seçildiğinde dünya kamuoyunda ve özellikle İslam dünyasında o güne kadar hiç görülmeyen bir coşku uyanmış ve yeni bir değişim umudu alevlenmişti. Ancak Obama Amerikan politikaları açısından pozitif bir anlam ifade eden ‘askeri maceralar’dan uzak durmayı başarmışsa da, özellikle Suriye’de izlediği pasif politika yüzünden arkasında hayal kırıklıkları yaşayan bir İslam dünyası bırakmıştır. Bu arada bir gerçeğin altını da çizmek gerekiyor; Obama Filistin’deki yerleşim merkezleri konusundaki kınama kararını BM Güvenlik Konseyi’nde veto etmeyerek İsrail’i öfkelendirmeyi göze alabilen bir Amerikan Başkanı olarak tarihe geçmiştir.
Şimdi karşımızda her an dünyayı kabusa çevirme potansiyeli taşıyan, İslamofobik bir söylemle Müslümanların ülkeye girişini yasaklamayı vaat ederek seçilen bir Amerikan Başkanı var.
***
Uzun tarihi tecrübelerle demokratik değerlerin bunca mesafe almasından sonra, otoriter ve popülist liderlerin hala revaçta olması doğrusu fevkalade endişe verici. Demek ki gelişmiş demokrasilerdeki toplumlarda bile ‘gizli güçler’ ve komplovari yaklaşımlar popülizmin değirmenine su taşıyabiliyormuş.
Galiba popülizm karşısında derin bir çaresizlik yaşayan liberal demokrasilerin zaafıyla karşı karşıyayız. Çünkü, özellikle gelişmiş demokrasilerde derinlerde hareketlenen dip dalga ekmeğini bölüşen göçmenlere meydan okuyor, konforunu bozduğuna inandığı Müslümanlarla arasına mesafe koyuyor, özgürlük, eşitlik ve hukuk gibi değerleri pek umursamıyor.
Ne yazık ki bu dip dalga popülist liderlerle birlikte dünyamız için yeni bir kabus senaryosu yazıyor.
Eğer Trump kendisini başa geçiren Amerikan toplumunun hafızasıysa, büyük ölçüde İslamofobya üzerine bina ettiği seçim kampanyasındaki vaatlerini yerine getirecek demektir.
Trump’ın söylemlerini bir kez daha hatırlayalım:
- ABD’deki camiler gözaltında tutulmalı, Müslümanlar emniyet güçleri tarafından terörle mücadele kapsamında fişlenmeli.
- ABD’de yaşayan tahmini 11 milyon göçmen sınır dışı edilmeli.
Bunlar son derece tehlikeli söylemler. Kuşkusuz Trump bu söylemleri ve vaatleriyle bütün dünyada endişe yaratmaya devam edecek. Ancak bu vaatlerin bugünden yarına hayata geçmesi mümkün olmayacaktır.
***
Nitekim, önce NATO’yu modası geçmiş bir kurum olarak gördüğünü ifade ediyor, ama hemen sonrasında Amerika’nın NATO ile ilgili garantilerinin arkasında duracağını söyleyebiliyor. Trump’ın şimdiden nasıl bir politika izleyeceğini kestirmek elbette zor, ancak her şeye rağmen bu yaklaşımlar müttefikleri nezdinde bir endişe kaynağı olmaya devam edecektir.
Trump’ın vaatlerinin en tehlikelisi ise, Amerikan Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyacak olması... Zira Kudüs’ü başkent olarak tanıması anlamına gelen bu vaat, aynı zamanda İsrail’e sınırsız bir güç aktarımı demektir.
İşin en talihsiz tarafı da, bu konuda şu ana kadar İslam dünyasından en küçük bir tepki sesinin yükselmemesi... Düşünün, Trump’ın yemin ettiği gün başta Amerika olmak üzere dünyanın değişik ülkelerinde protesto gösterileri oluyor ama İslam dünyası adeta ölü toprağı serpilmiş gibi suskunluğa gömülmüş durumda. Bu hiç hayra alamet değil...