Sosyal bilimciler, siyaset bilimciler Pandemi sonrasında nasıl bir dünyanın oluşacağı konusunda farklı öngörülerde bulunuyorlar.
Kriz sonrasında elbette önemli değişiklikler olacak, ama bugün dünyada cari olan sistemler tümden yıkılıp yeniden kurulmayacak. Ancak şu bir gerçek ki salgın vesilesiyle gözetleme sistemlerinin aktif hale geldiği bir ortamda totaliter rejimlerin güç kazanma tehlikesi de bir vakıa olarak önümüzde duruyor. Eğer demokratik mekanizmaları işletemezsek, kontrolsüz güç etkin hale gelebilir ve bu dünyamızı tahmin bile edemeyeceğimiz bir cehenneme çevirebilir.
İşte tam da bu yüzden toplumsal denetim mekanizmalarına her zamankinden daha çok ihtiyaç bulunmaktadır. Özellikle sivil alanın güçlü olduğu demokratik ülkelerde toplumsal denetimin siyasi sistemi kontrol etmesi daha kolay. Zira liberal demokrasinin bütün zaaflarına rağmen, hesap verilebilirlik ilkesi iktidar erki açısından hala hayati bir öneme sahip.
Geçtiğimiz günlerde Deutsche Welle’ye konuşan Yuval Noah Harari totaliter bir tehlikenin var olduğunu, ama demokratik kontrol mekanizmalarıyla bunu önlemenin mümkün olduğuna dikkat çekiyor: “Durum tamamen kontrolümüz dışında değil, en azından demokratik ülkelerde. Sonuçta bu politikaları belirleyen siyasetçilere oy veriyoruz. Böylece siyasi sistem üzerinde kontrol kurabiliyoruz. Şu anda seçimler olmasa bile, siyasetçiler hala toplum baskısına duyarlı. Halkın salgından korkması, güçlü bir liderin yönetime geçmesini istemesi ve bir diktatörün bu durumdan yararlanarak gücü eline alması oldukça kolay. Ancak siyasetçiler ileri gittikleri zaman güçlü toplumsal tepkiler ile karşılaşırlarsa, tehlikeli gelişmelerin yaşanmasına da engel olunabilir.”
Küresel salgının hepimizin günlük hayatlarından ekonomiye ve toplum ilişkilerine kadar her alanda yeni davranış biçimleri geliştirmesi kaçınılmaz. Meseleye olumlu tarafından baktığımızda, salgının toplumsal anlamda bir farkındalık oluşturduğunu da belirtmek gerekiyor. Her şeyden önce Covid-19 felaketi bilime ne kadar muhtaç olduğumuzu hafızalarımıza adeta nakşetti.
Eğer bu farkındalık, bütün politikalarını yalan üzerine bina eden ve bilimden hazzetmeyen popülist liderlerin yalanlarına inanmamayı sağlayabilirse bütün insanlık için önemli bir kazanım olacaktır. Ancak olumlu sonuçlar üretilebilmesi için tek tek bireylerin iktidarları denetleme bilincine sahip olmaları gerekiyor. Mesela kriz süreci içinde açıklanan ekonomi paketleriyle kimlere destek verildiğini, toplanan yardımların gerçekten ihtiyaç sahiplerine ulaşıp ulaşmadığını bilmek istiyorum diyebilmeliyiz. Vatandaşların elinde somut denetim mekanizmaları yok elbette, ama iktidarlar, eğer yanlış yaparlarsa seçimlerde bunun faturasını ödemek zorunda kalacaklarını hissetmeliler.
Hepsinden önemlisi de kamu görevinin hayati bir mesele olduğunu, toplumsal güvenin hiçbir şeyi tahrif etmeden ve de doğruları söyleyerek mümkün olabileceğini iktidarlara tekrar tekrar hatırlatmamız gerekiyor.
Ülkeleri yönetenler eğer bu kriz ortamında toplumun talep ettiği şeffaflığı sağlayamazlarsa bilmeliler ki; uzun süredir görmezden gelinen, ihtiyaçları kronik olarak ihmal edilen, siyasetin gerektirdiği umursamadan mahrum bırakılan kesimlerin fırtına sonrasında vereceği tepkilerin köklü ve kalıcı sonuçlar üretmesi kaçınılmaz olacaktır.
Umarız bu küresel felaketle birlikte sağlığımızı, özgürlüklerimizi ve güvenliğimizi korumakla görevli siyasal iktidarlar, devlet kurumlarına siyasal yandaşları değil, liyakatli uzmanları almanın ne kadar elzem olduğunun farkına varırlar. Korona krizinde doktorların, hemşirelerin, sağlık çalışanlarının salgına karşı verdiği cephe savaşı hamasetin değil, bilimin ve liyakatin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hepimize göstermiş oldu.