Noam Chomsky 10 Haziran 2020 tarihinde TruthOut sitesinde yayınlanan ve Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilen röportajında Trump’ın faşist taktikleri savunduğunu ama bunun faşizmden çok teneke bir diktatörlüğe benzediğini söylüyor.
Amerika’da Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri nasıl bir sonuç üreteceğini şimdiden bilmek elbette güç. Ancak yapılan kamuoyu yoklamalarında Demokrat lider Jeo Biden’in yarışı şimdilik 9-10 puan önde götürdüğü görülüyor. Şundan eminim ki, son yıllarda diktatörler ikliminin Trump’la birlikte giderek yaygınlık kazanmasıyla nefes almakta zorluk çeken dünya insanlarının büyük bir bölümü Trump’ın kaybetmesinden çok mutlu olacaklardır.
Zira Trump demokrasinin geleceği açısından zararlı bir virüs haline dönüşmüş durumda. Sadece Amerika’daki demokratik kurumların altını oymakla kalmıyor, bütün dünyadaki yönetimlerin totaliter bir iklime evrilmesine de vesile oluyor. Trump’ın seçildiği günden bu yana gelişmeleri dikkatle analiz ettiğimizde gördüğümüz manzara şudur; başta Avrupa olmak üzere dünyanın değişik ülkelerinde daha güçlü esmeye başlayan popülist ve diktatöryal rüzgarla birlikte demokrasi kan kaybetmeye devam ediyor.
İşte tam da bu yüzden Kasım’daki Amerikan seçimleri hepimiz açısından çok önemli bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Dolayısıyla Amerikan seçimleriyle ya demokrasinin nefes alacağı yeni bir dönem başlayacak ve otoriterlerin gidişi hızlanacak, ya da teneke diktatörlüğün yeniden kazanmasıyla hepimizin oksijeni biraz daha azalacak.
Meselenin ciddiyetini anlayabilmek için Trump’ın nasıl bir zihniyetin temsilcisi olduğuna daha yakından bakmakta yarar var. Bu konuda Trump’ın öfkeli takipçilerinden birisi olan Nicholas J. Fuentes’in Aldatmanın Peygamberi kitabındaki şu öfkeali sözleri sanırım Trump’ı da çok net olarak tarif etmektedir: “Amerika’nın sade, sıradan, içten ve mazlum insanları ne zaman günlük hayatlarının kontrolünün tümüyle düşmanların; komünistler, mülteciler, dönekler, sosyalistler ve vatan hainlerinin elinde olduğu gerçeğine uyanacak? Amerika’nın bu dış düşmanları, kelebeğin kozasının içine girip larvalarını yayan parazit böcekler gibidir. Koza açıldığında kelebek yerine paraziti buluruz. Bu akıllıca bir plandır ve eğer Amerikalılar silkelenip tüm bu düşmanlarıyla baş etmeye başlamazlarsa neyin çarptığını bile anlamadan boylu boyunca yerde bulacaklar kendilerini... Oğlunuzun, kızınızın ya da karınızın kanı, Yahudilerden, zencilerden ya da suçlulardan gelen kanla kirlenirse bu hoşunuza gider mi? (Tuğba Taş, Otoriteryen Popülizm ve Amerikan Ajitatörü’nün yeni Portresi: Nicholas J. Fuentes, Moment Dergi)
Neredeyse bütün otoriter liderlerin temel özellikleri haline gelen bu söylemlerin aslında hiç yabancısı değiliz. Esasen geçmiş yüzyıllarda da bu tür düşmanlaştırmalar totaliter yönetimlerin alameti farikasıydı. Demokratik değerlerin dünyada önemli hale gelmesiyle, insanlığı felakete götüren zehirli düşünceleri biraz olsun unutmaya başlamıştık o kadar...
Esas tehlikeli olan; kötülüğün Trump’la birlikte yeniden yükselen bir değer haline gelmesidir... İşte Amerikan seçimleri de tam bu noktada önemli hale gelmiş bulunuyor.
Her ne kadar Trump “Derin güçler, iç ve dış düşmanlar beni yok etmek istiyor” gibi saçma sapan yalanlarla Amerikan toplumunu motive etmeye çalışsa da, sağduyulu insanların bu gidişatın derin bir anayasal krize doğru ilerlediğinden endişe duydukları kesin. Nitekim Trump’ın bel bağladığı “Floyd isyanları”nın ortaya çıkardığı tablonun Trump açısından hiç de iyi bir sonuç üretmediği anlaşılıyor.
Chomsky, söyleşisinde ‘Floyd olayı’ ile yaşanan barışçıl protestoların, bugüne kadar olmayan farklı bir Amerika fotoğrafını ortaya çıkardığına işaret ediyor:
“Sadece formal demokratik sisteme bağlı kalmakla ciddi bir anayasal kriz, yapısal nedenlerle, kaçınılmazdır. Ve Trump an itibarıyla bu eşiğe doğru ilerliyor. Yüksek yerlerde anayasal düzene bağlılık bir endişe konusu. Protestoların şiddetli bir biçimde bastırılması çağrısının bazı üst düzey askeri görevliler tarafından kınanmasının geçmişte bir örneği yok — Önceki iki eski Genel Kurmay Başkanı, Trump’ın eski savunma bakanı ve genel sekreteri, NATO ve Afganistan’daki ABD kuvvetlerinin eski komutanı, tüm üst düzey generaller. Bazıları protestoculara anlamlı destek vermeye gittiler. Daha önemlisi, ülke genelinde beyazların, polis şiddetinin yanı sıra virüs kapmayı göze alarak, kitlesel barışçıl protestolara katılmak için göze çarpar bir biçimde mobilize olmasının da geçmişte benzeri yok. Haziran ayının ilk günlerinde yapılan bir anket, Amerikalı yetişkinlerin yüzde 64’ünün an itibariyle protesto için sokaklarda olanları anlayışla karşıladığını, yüzde 27’sinin bunlara sempati göstermediğini ve yüzde 9’unun da kararsız olduğunu gösterdi.”