Sorunlarımızı vehimlere havale edersek...

Mehmet Ocaktan

Siyasi tarihimizin belki de hiç bir evresinde olmadığı kadar tuhaf bir dönemden geçiyoruz. Hayatımızdaki bütün renklerin tonları kaybolmuş ve her şey sanki sadece siyah ve beyazdan ibaret hale gelmiş bulunuyor. Pozitifle negatif arasındaki mesafe o kadar daralmış durumda ki, bugün pozitif olarak gördüğümüz herhangi bir olayı yarın çok rahatlıkla negatif olarak değerlendirebiliriz.

***

Bu manzara asla normal bir halin görüntüsü olamaz, eğer hafızamız bize bir oyun oynamıyorsa kesinlikle kaotik bir süreçten geçiyoruz demektir. Çok doğal olarak siyasetin, ekonominin, eğitimin, dış politikanın normal seyri içinde artıların ve eksilerin olması kaçınılmazdır. Farzedelim şu günlerde olduğu gibi, faiz de enflasyon da birlikte yükseliyor, birazcık piyasadan haberdar olan herkes bilir ki, bu durum ekonomide ciddi bir probleme işaret etmektedir. İşin doğası gereği siyaset yapıcılar, ekonominin kendi dinamikleri içinde bu soruna çözüm üretmek zorundadırlar. Normal olanı da budur zaten...

Ancak birileri normalin üzerine perde çekerek, faiz ve enflasyon problemini bir takım muhayyel güçlere ve lobilere bağlarsa gerçeklikten kopup fantastik bir dünyaya doğru yol almaya başlarız. Aynı şekilde dış politikada ürettiğimiz düşman algısı da bizi gerçeklikten koparan en bariz hastalıklarımızdandır. Bu konunun somutlaşması açısından en yeni örnek, son Kuzey Irak referandumudur. Barzani’nin bir akıl tutulmasıyla giriştiği macerayı artık hepimiz biliyoruz.

Özellikle her an ‘üst akıl’ masallarına şapka çıkarmaya hevesli Türk medyasının uzun süredir tezgahında satmaya çalıştığı masal neydi hatırlayalım; “Amerika ve dünyayı paylaşan güçler Kuzey Irak’ta bağımsız Kürt devleti için karar verdi, bölgeyi parçalayacaklar ve sonraki hedefleri Türkiye...” Ama referandum sürecinde gördük ki, Amerika ve Batılı güçler bağımsız Kürt devleti istemiyorlarmış. Başta ABD olmak üzere bu konuda en net tavırlarını ortaya koydular ve bağımsızlığı tanımayacaklarını açıkladılar. Sonunda Barzani macerası hüsranla bitmiş oldu. Bu arada, durmadan karanlık güç hikayeleri anlatan masalcıların hayalleri yıkıldı, ezberleri bozuldu ve tabii ki bu konudaki komplo teorilerinin de piyasa değeri hayli düştü.

Gerek bölgesel, gerekse küresel ölçekte yaşadığımız sorunlar gösteriyor ki, dış politikadaki her gelişmenin arkasında illa da esrarengiz güçler aramak zorunda değiliz. Evet, dünya kurulduğu günden bu yana ülkeler arasındaki rekabet her zaman acımasız olmuştur, şu anda da benzer mücadeleler yaşanmaya devam ediyor. Hiç kuşkusuz bu mücadelede ayakta kalabilmenin yolu önce kendi gücünüze güvenmek ama aynı zamanda bu gücünüzle orantılı olarak dünyanın gidişatı istikametinde diplomasi üretmek...

***

Aksi taktirde yaşanan her gelişmenin arkasında başka güçler vehmetmek sadece korkularımızı arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Ayrıca korku üreterek sorunların üstesinden de gelemeyiz. Ama bu yaklaşım, Amerika dahil belli güç merkezlerinin ellerinin tertemiz ve masum oldukları anlamına gelmiyor. Dünyada yaşanan vekalet savaşlarında bu ülkelerin günahlarının altını özellikle çizmek gerekiyor. Mesela son NATO skandalının, nasıl bir akıl tutulmasının ürünü olduğunu da bu çerçevede düşünmek gerekiyor.

Yeryüzünde dünya ile irtibatımızı kopartıp tek başımıza yaşayamayacağımıza göre, ülkeler arası çıkar çatışmalarına rağmen her ülke ile bir uzlaşı noktası bulmak mümkün. Bunu yaparken de vehimlerle değil, tamamen diplomasinin imkanlarını kullanarak hareket etmemiz gerektiği muhakkak.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (24)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.