Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde CHP’li belediyeleri kastederek “bunları silkeleyin” talimatıyla birlikte, siyasi literatüre yeni bir tanım eklendi. Nitekim bu talimatı alan Çalışma Bakanı anında harekete geçti ve CHP’li belediyelere haciz işlemlerini hayata geçirerek ‘silkeleme’ harekatına başladı bile…
Şu günlerde Suriye’de demokratik ve çoğulcu bir yapı oluşur mu diye umut beslemeye çalışıyoruz ama ne yazık ki ülkemizde yarım yamalak da olsa işlemeye çalışan demokrasinin giderek kan kaybetmeye devam etmesi de üzüntü verici bir durum.
Normalde demokrasinin doğası gereği siyasi mücadelenin olmasını, hatta zaman zaman siyasetin dilinin keskinleşmesini bir ölçüde tolere etmek mümkün. Ama özellikle iktidarların, muhaliflerini tümden yok etmeye dayalı politikalar yürütmesini de hakkaniyetle bağdaştırmak mümkün değil.
Tek parti dönemini demokrasi parantezi dışında bırakarak söylemek gerekirse, ne yazık ki çok partili hayata geçtiğimiz günden bu yana oluşan siyasi geleneğimizin de ‘siyasi ahlak’ açısından umut verici olmadığını söylemek gerekiyor.
Şimdi AK Parti iktidarı bu arızalı geleneği, çok daha katmerli hale getirerek muhalefeti adeta nefes alamaz hale getirmeye çalışıyor.
Bunun en son örneği, büyük bir bölümü AK Partili belediyelerden kalan SGK borçları da ekleyerek CHP’li belediyelerin alacaklarına haciz konulması…
20 Kasım 2024 itibarıyla, belediyeler ve bağlı kuruluşların Hazine’ye olan toplam borcu 10 milyar 538 milyon 437 bin TL. Bu borcun 6 milyar TL’si CHP ve DEM Parti yönetimindeki 20 belediye ait. Geriye kalan 4 milyar 504 milyon 868 bin TL’lik borç ise sadece sekiz belediyeye ait olduğu görüldü. Bu belediyelerin 7’si AK Partili, biri de BBP’li.
Elbette bütün belediyeler devlete olan borçlarını ödemek zorundadırlar. Ancak borçlu belediyelere haciz işlemlerini sadece CHP’li belediyelere uygularsanız, bunun adı muhalefetin elini kolunu bağlayarak millete hizmet edemez hale getirmektir ki bunu adaletle ve hakkaniyetle bağdaştırmak mümkün değildir.
Evet iktidarın penceresinden baktığınızda, ‘silkeleme’nin dayanılmaz bir cazibesi olduğu kesin. Ama AK Parti’nin, 22 yıl boyunca milletin teveccühüne mazhar olmuş pozitif geleneği dikkate alındığında, bugün hiç de iyi bir görüntü ortaya çıkmadığını söylemek gerekiyor.
Bir kere AK Parti, özellikle ilk on yılında millete tepeden bakarak, dahası milleti cezalandırarak bu başarıları elde etmedi. Biliyorum birileri “muhalefet belediyelerinin ayağına pranga takmanın neresi milleti cezalandırmak oluyor” diye itiraz edecektir.
Hemen hatırlatalım hangi siyasi partiye mensup olursa olsun, sırf siyasi bir hırs uğruna belediye başkanlarını cezalandırmak, kelimenin tam anlamıyla o şehrin insanlarını cezalandırmaktır.
İnanmayanların, geçmişte yaşanan benzer örneklere bakmalarında yarar var.
Bu tür durumlarda doğal olarak insanlar, belediyelerin icraatlarına bakarak değil, engellemelere bakarak karar verirler ve faturayı da iktidara keserler. Bugüne kadar hiçbir iktidar böylesine göstere göstere uyguladığı engellerden karlı çıkmamıştır.
Oysa iktidarlar açısından rasyonel olan, belediyelerin yasalarda belirlenen haklarının üzerine hiçbir gölge düşürmeden yasal paylarını kuruşu kuruşuna vererek olası mazeretlerin önünü kapatmasıdır. Normal siyasi bir akıl böyle yapar ve seçimler geldiğinde de “Biz, bunlara bütün yasal haklarını verdik, dışarıdan buldukları krediler konusunda bile hiçbir engellemede bulunmadık ama bunlar beceremediler” diye gümbür gümbür konuşma imkanına sahip olurlar.
Ama ne hikmetse AK parti tam tersini yaparak, bir bakıma kendi ayağına kursun sıkıyor.
Unutmayalım, AK Parti 2019 yerel seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun 13 bin farkla kazanmasını kabul etmeyerek seçimi tekrar ettirdi ve 850 bin oyla kaybetti.
Sonrasında bu kaybetme travmasından kurtulamadığı için “topal ördek” hikayesi üzerinden, İmamoğlu’nu cezalandırıyorum diye İstanbul halkını cezalandırdı. 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul halkı AK Parti’ye çok daha ağır bir fatura keserek İmamoğlu’nu yüzde 11 farkla yeniden başkan seçti.
Kim ne derse desin, siyasi öngörüsü yüksek olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu tür hataları tekrarlamasının hiçbir siyasi izahı yok…