Bugünlerde Sezen Aksu’ya karşı beş yıl önceki bir şarkısı yüzünden başlatılan linç kampanyasını görünce içimde bu ülkeye ilişkin umutlarımın adeta fırtınaya tutulduğunu hissettim.
Bu topraklarda ne zaman bu kadar kin ve nefret birikti… Meğer birbirimizin gözünü oymak için fırsat bekliyormuşuz…
Şarkılarımızı söyleyemiyoruz, düşüncelerimizi özgürce ifade edemiyoruz, daha da önemlisi birbirimizi sevemiyoruz.
Öylesine yürek yakıcı bir dönemi yaşıyoruz ki birbirimizi ‘hain’ ilan etmeden siyaset yapamıyoruz, kendi dışımızdakileri ötekileştirip kısa yoldan ‘dinsiz’ ilan ederek dindarlığımızı taçlandırıyoruz, solculuğumuzun dindar tepeleyerek güçleneceğine inanıyoruz.
Öyle anlaşılıyor ki artık öfkemizin hiçbir sınırı yok, sonunda sanatçılarımızın dilini koparmayı bile telaffuz eder hale gelmiş bulunuyoruz.
Evet Sezen Aksu’ya yapılanlar yüreğime ağır geliyor, fena halde umutsuzluğa düşmüş bulunuyorum ama her şeye rağmen bir tesellim var. Biliyorum ki bugünler geçecek ve Sezen’in şarkıları bu toprakların sesi olmaya hep devam edecek.
Hiçbir ideolojik aidiyete prim vermeden altını çizmek istiyorum, ben Sezen’in şarkılarıyla büyüdüm… Kim ne derse desin gençliğimizin en güzel yıllarını Sezen’in şarkılarıyla yaşadık. “Sen Ağlama”, “Git..” şarkılarıyla aşık olduk, kalp yaralarımızı bu şarkılarla iyileştirdik. Kanımızın delice aktığı yıllarda isyanlarımızı Sezen’in şarkılarıyla bastırdık…
Şimdi geldik ve Sezen’i taşlıyoruz… Oysa Sezen hiçbir dönemde ideolojik bir kimlikle konuşmadı, şarkılarını herhangi bir mahalle mensubiyetiyle söylemedi. Gün geldi Hiroşima ile ilgili şarkılar söyledi, gün geldi 12 Eylül cuntasının yaşını büyüterek idam ettirdiği Erdal Eren için “Son bakıştaki o gözler
Kaldı aklımızda” dizeleriyle bir acıyı terennüm etti…
Gün geldi, Kürdistan Sosyalist Partisi lideri Kemal Burkay’ın şiirinden bestelenmiş ‘Gülümse’yi söyledi.
“Belki şehre bir film gelir
bir güzel orman olur ağaçlardan...”
Gün geldi, “Deli Kızın Türküsü” ile fail-i meçhullerin şarkısını söyledi:
“Eller günahkar
Diller günahkar
Bir çağ yangını bu bütün
Dünya günahkar
Masum değiliz, hiçbirimiz.”
Gün geldi “Dua” şarkısıyla Tanrı’dan af diledi:
“Ne hükümran kalır ne zulüm ne de kin
Öz değil dostlar öz değil bu biçim
Kulların kullara ettiğini
Etmiyor en zalim harın ateşi
Bugün dua ettim hepimiz için
Yüce Tanrı bizleri affetsin”
Türkiye’nin laiklik tartışmaları yaşadığı 1990’lı yıllarda “Işık Doğudan Yükselir” albümünü çıkardı. Gün geldi, Mevlana’nın dizelerinden “Yeniliğe Çağrı” yı söyledi. Ve bir takım yaftalamalardan korkmadan Yunus Emre’nin şiirinden ilahi besteledi:
“Be hey kardeş hakkı bulam mı dersin
Hakka yarar amel işlemeyince
Bu sırrın ötesin duyam mı dersin
Mürşid-i kamille başlamayınca
Hu hu hu hu...
Hak la ilahe illallah, illallah
Hak la ilahe illallah, illallah”
Gün geldi, Ermenice, Ladino, Kürtçe şarkılar söyledi, ilahiler okudu. Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra "Güvercinin Ölümü" başlıklı ağıtı yazıp besteledi: “Bir daha açar mı karanfil korkusuz?/
Bir daha uçar mı güvercin şehirde?/ Yalancı güneşli bir ocak/ Mübarek cuma gününde/ Gitti cancağızım gitti/
2009’da AK Parti hükümetinin başlattığı Demokratik Açılım’a destek verdi. Demokratik değerlerin taşlandığı bir dönemde 12 Eylül 2010’daki referandumda “Evet” oyu vereceğini açıkladı. Ve başörtüsü yasaklarına karşı hazırlanan bildiriye imza attı. Ama aynı zamanda 2013’deki Gezi için “Yeni ve Yeni Kalanlar” adlı bir şarkı yaptı. Ve 15 Temmuz darbe girişimine karşı demokrasinin yanında olduğunu söyleyen bildiriye imza attı.
Ama ne yazık ki bütün zamanlarda bir sanatçı duyarlılığı ile doğru tarafta durmaya çalışan ‘minik serçe’ taşlanmaktan kurtulamadı.