Ekonomide felaket görüntülerinin yaşandığı şu günlerde çok doğal olarak siyasetçilerden bireylere kadar herkes ‘ekonomist’ oldu. Ama aynı zamanda dini terimler konusunda da epey bir mesafe aldığımızı söylemek mümkün.
Gelişmiş ülkelerin ekonomide büyük hedefleri konuştuğu, bilimsel gelişmelerde, biyoteknolojide önemli mesafeler aldığı bir dünyada Türkiye’nin ‘Nas’ üzerinden bir ekonomik model tartışması yapması doğrusu çok anlaşılabilir bir durum değil. Ama vakıa bu ve sokaktaki insan bile ekonominin ‘Nas’a göre düzenlenip düzenlenmeyeceğini konuşuyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘Nas’ konusundaki görüşü son derece net: "Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğiz. Hüküm bu!” Bu çerçevede Nas kavramının yanlış kullanıldığının da altına çizmek gerekiyor. “İslami ilimlerde nas (çoğulu nusûs) denilince genellikle Kur’an ve Sünnet’in lafızları kastedilir.” /İslam ansiklopedisi/
Peki AK Parti iktidarı geçmişte ekonomide sağladığı başarı hikayesine rağmen, kendisini inkar ederek 19 yıl sonra neden böyle bir noktaya geldi?
Çünkü artık ekonominin evrensel kurallarına riayet etmiyor. Bu yüzden de ekonominin kontrolünü tümüyle kaybetmiş durumda ve her gün farklı bir arayış içine girerek deneme-yanılma yoluyla durumu idare etmeye çalışıyor. Nitekim cumhurbaşkanı kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada halka dövizlerini bozdurup faize yatırmasını tavsiye etti, doların artışından doğacak farkı da devletin karşılayacağının garantisini verdi. Yani mevduatları dolara endeksleyerek ‘örtülü faiz’ arttırımını hayata geçirmiş oldu.
Ekonomistler, faizlerin dövizle garanti altına alınma işleminin gizli bir faiz arttırımı olduğu ve aynı zamanda doların ekonomide temel bir belirleyici haline geldiği görüşündeler. Bu kararla Hazine’nin ağır bir yük altına sokulduğunu belirten ekonomistler, günün sonunda bu maceranın faturasını fakir halkın ödeyeceğine dikkat çekiyorlar. Bilindiği gibi 1970’li yıllarda da Dövize Çevrilebilir Mevzuat (DÇM) uygulaması başlatılmış ve sonunda Türkiye 70 sente muhtaç hale getirilmişti. Dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 1989 yılında bu konuda yaptığı açıklama meselenin vahametini ortaya koyması açısından ibret vericidir: “1970li yıllarda o zaman kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular. Tam 221 bankaya borçlandık ve Türkiye bunları ödeyemedi."
Şimdi AK Parti iktidarı Türkiye’nin geçmişte yaşadığı tecrübeleri de yok sayarak, sırf günü kurtarmak adına yeni bir macera hikayesi yazıyor. Muhtemelen bu şapkadan çıkan son tavşandı, eğer bu da tutmazsa bütün bir toplum olarak oturup ağlamaktan başka bir çaremiz olmayacak demektir.
Yeni bir macera başlarken herkesin merak ettiği soru şu; AK Parti iktidarı halka dövizlerini bozdurup paralarını faize yatırmalarını söylerken gerçekten ‘nasların gereklerine’ göre mi hareket ediyor, yoksa içine düştüğü çaresizlikten kurtulmak için ekonomik gerçeklere mi dönmeye çalışıyor?
Öyle anlaşılıyor ki “nas var, nas” sözü sadece dini siyasal mücadelenin bir aracı olarak kullanmaktan ibaretmiş. Kısacası iktidar demek istiyor ki “Evet nas var, ama siz yine de paranızı faize yatırın, eğer dolar artarsa daha fazla faiz alacaksınız, bunu garanti ediyorum”
Doğrusu ilginç ama özellikle de dindar kesimler açısından dramatik bir dönemi yaşıyoruz. Maalesef dini dogmatik bir alana hapseden dindarlar olarak dinle hayat arasındaki ilişkiyi doğru kuramadığımız için müthiş bir savrulma yaşıyoruz.
En vahim olanı da faizin İslami ilkeler açısından günümüz dünyasında ne anlama geldiğini bile bilmeden, bir sabah kalkıp faiz konusunda “Nas var” deyip ertesi gün sanki hiçbir şey olmamış gibi insanları ‘döviz garantili’ faize teşvik ederek dindarların ‘iki dünyalı’ bir hayata sürüklenmesidir.
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun ‘iki dünyalı’ hayat konusundaki tespiti sanki tam da bugün için söylenmiş: “Müslümanların iki dünyalı, üç dünyalı olması, üç ayrı meşruiyet ölçüsüne sahip olması, üç ayrı çıkış kapısına sahip olması günümüzde Müslümana günlük hayatında bir imkan gibi göründü; ama sonuçta dünya kamuoyunun önüne güvenilmez ve yarın sabah kalktığında ne yapacağı öngörülmez bir insan tipi çıkardı.” (Yüzleşme, s.315)
Her ne kadar iktidara endeksli ulemanın bu konuda söyleyeceği bir söz olmasa da dindarları töhmet altında bırakacak bu gidişin sonu hiç de hayra alamet gözükmüyor…