İsrail’i yöneten savaş çetesinin Gazze’yi yerle bir ettiği şu günlerde, Türkiye başta olmak üzere bütün bir İslam dünyasının çaresizliğine tanık olmak gerçekten çok dramatik bir durum…
Amerika başta olmak üzere bütün demokratik dünya, Netanyahu’nun katliamlarını sadece seyrediyor. Aslında ‘seyrediyor’ demek bile çok nezaketli bir üslup olur, zira Almanya, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler için kelimenin tam anlamıyla işgal teşvikçiliği yapıyor demek sanki daha doğru gibi gözüküyor. Mesela Almanya, Netanyahu’ya ‘arkandayız’ mesajının da ötesine geçerek Filistin kefiyesi başta olmak üzere Filistin’i karakterize eden tüm sembolleri ve hatta ‘özgür Filistin’ demeyi bile yasaklamış bulunuyor.
Şu ana kadar Avrupa ülkelerinden sadece İspanya’dan onurlu bir ses yükseldi. İspanya Sosyal Haklar Bakanı görevini vekaleten yürüten Ione Belarra, İsrail’in Gazze’de “planlı bir soykırım yürüttüğünü” belirterek, Netanyahu’nun “savaş suçu” işlediği gerekçesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) yargılanması gerektiğini söyledi.
Bu arada Amerika dahil pek çok Avrupa şehirlerinde Filistin’e destek mitinglerinin sürmesi, ‘demek ki dünyanın vicdanı henüz ölmemiş’ dememiz için önemli bir gösterge…
İsrail’deki savaş çetesinin insanlığın vicdanından katliamlara karşı yükselen isyan çığlığını duyacak bir vicdanının olmadığını biliyoruz ama her şeye rağmen yine de tek etkili güç sivil halkların tepkisidir. Çünkü bu güç, dünyadaki iktidarları harekete geçiren bir etkiye sahiptir. Muhtemelen önümüzdeki günlerde özellikle Amerika, Netanyahu’nun çılgınlığını sınırlayan diplomatik bir adım atmak zorunda kalacaktır.
Her ne kadar Amerika ilk günlerde Netanyahu’ya “Arkandayız” diyerek bir bakıma katliamları onayladığını dünyaya ilan etmiş olsa da bu politikanın sürdürülebilir olmadığı gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalacaktır. Nitekim Biden, Netanyahu’ya verdiği o coşkulu desteğin tonunu biraz düşürerek “Gazze’nin işgali büyük hata olur” demeye başladı bile…
Eğer Amerika bu saldırganlığa bir sınır çizemezse, şimdilerde Ortadoğu ülkeleriyle zaten problemli olan ilişkilerini daha da zedeleyebilir ve bölgeyi Rusya-Çin etkisine açık hale getirerek tümden denklem dışı kalabilir. Ayrıca Gazze’ye yapılacak bir kara harekatının, savaşı bütün bölgeye yayma riski de yüksek.
Ancak esas talihsizlik, Gazze’de yaşanan trajedi vesilesiyle bölgemizde ve dünyada diplomatik anlamda hareketli günler yaşanırken Türkiye’nin ciddi bir aktör konumunda olamamasıdır.
Kuşkusuz Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturuyor olması bir şans, şu günlerde gerçekleştirdiği diplomasi mesaisi de bunun en önemli göstergesi. Ama Türkiye’nin epey bir süredir dünyaya verdiği fotoğraf ne yazık ki hiç iç açıcı bir görüntü oluşturmuyor.
Oysa, Netanyahu’nun hiçbir BM kararına uymadan ve de uluslararası hukuku yok sayarak giriştiği işgalci tutumunu sınırlamada etkin rol alabilecek güçlü ve prestijli bir Türkiye’ye o kadar ihtiyaç var ki…
Eminim ki ekonomide güçlü, evrensel hukuk normlarına riayette herkesin gıpta ile baktığı, özgürlüklerde katma değeri yüksek ve diplomaside eli rahat bir Türkiye’nin Gazze konusunda atacağı adımlar gerek Amerika, gerek Avrupa, gerekse Arap ülkeleri, hatta İsrail tarafından bile asla görmezden gelinemeyecek bir konumda olacaktı. Zira sözüne itibar edilen bir Türkiye hem Amerika’yı hem de Avrupa’yı ikna etmede daha aktif bir rol üstlenebilirdi.
Talihsizlik o ki iktidar, uzun süredir bölge ülkeleri dahil neredeyse bütün demokratik dünya ile ilişkilerini büyük ölçüde zaafa uğratmış durumda. Dahası, o kadar ülkeyle parmak sallayıp meydan okuduk ki bırakın Filistin için inisiyatif almayı, yıllardır içinde yer aldığımız ittifaklarla ve de Arap ülkeleriyle bile yeni yeni pozitif bir ilişki kurmaya çalışıyoruz.
Maalesef Türkiye hiçbir dönemde olmadığı kadar ekonomide, hukukta ve diplomaside eli zayıf bir konumda bulunuyor. Ne yazık ki demokratik dünyada önemli bir itibar kaybına uğrayan Türkiye, yaşamakta olduğu finansal sıkıntıları aşabilmek için geçtiğimiz yıllarda yüksek perdeden suçladığımız Arap ülkelerinden sınırlı da olsa finansal kaynak temin etmeye çalışıyor.
Seçimlerden başarı ile çıkan iktidar, ekonomide olduğu gibi diplomaside de rasyonel adımlar atmaya ve dostlarının sayısını arttırmaya çalışıyor. Ama o kadar boşa zaman ve enerji kaybettik ki bu kayıpları telafi etmek hiç kolay olmayacak.