Vatandaşı olmaktan her zaman gurur duyduğum bu ülkede yaşanan hukuksuzluklar yüzünden adalete hasret kaldığımız her saniye o kadar canımı yakıyor ki bu hali tarif etmekte kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Oysa bugün 2023’ü çok daha coşkulu kelimelerle karşılamak isterdim, ama ne yazık ki hukuksuzlukların üzerini “Hz. Ömer adaleti” sloganlarıyla perdeleyerek hepimizi adalete hasret bırakanlar yeni yıl sevincimize bile izin vermiyor.
Osman Kavala’ya verilen müebbet cezasının istinaf mahkemesinde onandığını duyunca, içimde adalete olan umutlarım bir kez daha kırıldı.
Ve doğal olarak çareyi Mehmet Akif’in dizellerine sığınmakta buluyorum.
/Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!/
Ama bütün acılara rağmen, umutsuzluğa asla yer yok… Ne zaman içime derin yalnızlıkların çöktüğünü hissetsem, hayranları tarafından ‘sessizlerin sesi’ olarak adlandırılan Latin Amerika’nın muhteşem sesli annesi şarkıcı Mercedes Sosa’nın “Gracias a la Vida” (teşekkürler hayat) şarkısıyla yeniden hayata dönüyorum.
/Teşekkürler hayat, bütün verdiklerin için
sevdiğim insana giden ruhumun rotası gibi kelimeleri
düşünüp ve açıklayabilmem için bana
sesi ve alfabedeki kelimeleri verdin.
…teşekkürler hayat, bütün verdiklerin için
bana gülüşü ve gözyaşını verdin
böylece şarkımı oluşturan iki temel öğeyi
mutluluğu ve acıyı ifade edebilirim
ve sizin şarkılarınızı, ki benim şarkılarıma benzerler,
ve herkesin şarkısını, ki aynı zamanda benimdirler./
Bilindiği gibi Mercedes Sosa 1959’da ilk albümünü kaydetmiş, kırkın üzerinde albüme imza atmış, Joan Baez, Sting ve Pavarotti gibi ünlülerle müziğini paylaşmış bir şarkıcıdır. Bütün dünyada büyük üne kavuşmasına rağmen, her zaman kendi topraklarının sesi olmayı her şeyin üzerinde tutmuştur.
1960’larda Şili’de ortaya çıkan ve “Yeni Şarkı” anlamına gelen Nueva Canción akımına Arjantin’den ses verdi Mercedes Sosa. Onun en önemli özelliklerinde birisi folk şarkılarını yeniden yorumlarken, şarkı sözleriyle, sanatçı duruşuyla politik çizgisini her zaman korumuş bir sanatçı olmasıdır.
Kuşkusuz o, nefesiyle, geleneksel olana yenilik getiren bir sanatçıdır, Güney Amerika’nın “Toprak Ana”sıdır, ülkesinin sesidir. Bu yüzden, heybetli sesi ve benzersiz yorumu ile söylediği ‘Gracias a la Vida’ bu kadar geniş kitlelere hitap etti ve onu ölümsüzleştirdi.
Ve tabii ki Sosa her zaman risklere meydan okuyan, gözü kara bir sanatçı olmuştur. Arjantin’deki cuntacı generallere hiç taviz vermeden, Şilili halk kahramanı Victor Jara, şair Pablo Neruda, Perulu şarkıcı ve besteci Alicia Maguina ve Kübalı Ignacio Villa’yı yanına alarak, devrimci fikirlerini müziği ile birlikte duyurmayı sürdürdü. Darbecilerin tepkisi sertleştikçe müziğini de sertleştiren Sosa, 1979’da La Plata şehrinde verdiği bir konser sırasında, tüm seyircisiyle birlikte gözaltına alındı ve ülkesinde şarkı söylemesi yasaklandı ve ülkesini terk ederek sürgün hayatı yaşamaya zorlandı.
Bir süre Avrupa’da yaşamış, sürgünden ancak 1982 yılında kendi topraklarına dönerek şarkılarını yeniden söylemeye başlayabilmiştir. 2000 yılında Latin Grammy ödülü alan Sosa, “Ödüller şarkı söylediğim için değil düşündüğüm için de verildi. İnsanları ve adaletsizlikleri düşünüyorum. Düşünüyorum da, düşünmeseydim kaderim böyle olmazdı…” diyor.
Her ne kadar 2023’ü coşkulu şarkılarla karşılayamasak da yeni yılda da özgürlükleri ellerinden alınan Osman Kavala ve bütün mağdurlar için “Gracias a la Vida” şarkısını söylemeye devam edeceğiz.