Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, madde:10)
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 24 yıl önce Siirt'te okuduğu şiir nedeniyle yargılanıyordu. Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz değerli dostum İrfan Çiftçi ile birlikte farklı ideolojik görüşlere sahip şairlerden oluşan bir ekiple İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne giderek kendisine destek ziyaretinde bulunmuştuk.
Çünkü bu bir özgürlük sorunuydu ve kimse şiir okudu diye özgürlüğünden mahrum edilemezdi. Hak ve özgürlüklere en duyarlı olması gereken şairler de o gün insani bir tutum sergilemişlerdi. Sadece şairler değil elbette, belli militan laikçiler hariç toplumun önemli bir kesimi, şiir okumayı adeta rejimi yıkmaya yönelik bir suç olarak gören bu baskıcı anlayışa karşı Tayyip Erdoğan’ın yanında yer almıştı.
Talihsizliğe bakın ki devran döndü ve bugün Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de iktidarı eleştirenler, sokakta konuşanlar bile takibata uğruyor, yasal gösteri haklarını kullanan öğrenciler ‘terörist’ olarak görülüyor. Dahası yıllardır bir savcı yüzü bile görmeden tutuklulukları devam eden insanların davaları adeta bir intikam davasına dönüştürülmüş bulunuyor.
Maalesef o günlerde hak-hukuk ve özgürlük mücadelesi veren insanlar, bugün başkasının özgürlüğü konusunda kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Oysa aynı AK Parti yola çıkarken “Demokratik rejimlerde, siyası iktidarların ve bürokratik yapıların temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına müdahale edemeyeceğini, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz olarak hayata geçirilmesini savunan bir partiyiz” diyerek topluma açık bir taahhütte bulunmuştu.
Ama ne yazık ki aynı AK Parti, geçmişteki hukuksuzluklar ve baskılar sanki hiç yaşanmamış gibi yaparak hafızasını tümden sıfırladığı için bugün yaşanan vahim tabloyu adeta görmezden geliyor.
En vahim olanı da hukukun, adaletin ideolojik bir mahalle taassubuna mahkum edilmiş olmasıdır. Mesela geçtiğimiz Cuma günü casusluk, Çarşı (taraftar grubu) ve Gezi davalarının birleştirilmesiyle oluşturulan torba davada yargılanan Osman Kavala’nın hiçbir hukuk normuyla izahı mümkün olmayan bir anlayışla tutukluluğunun devamına karar verildi.
Kuşkusuz daha pek çok insan, evrensel hukuk normlarına itibar edilmediği için benzer bir akıbeti yaşamaya devam ediyor. Bu açıdan Kavala davası bir simge niteliği taşıyor. Zira Kavala beraat edip tahliye kararı verilmesine, AİHM’nin ‘hak ihlali’ kararlarına rağmen tam 4 yıldır cezaevinde…
Türkiye’nin böylesine hukuksuz bir iklime mahkum edilmesini kabul etmek mümkün değil. İnanıyorum ki Kavala’nın savunmasındaki şu ifadeler, hakkaniyetle bakan herkesin vicdanlarında derin bir muhasebeye yol açacaktır:
“Sudan bahanelerle tutukluluğumun sürdürülmesi yargısız infazdır, algı yaratma çabasıdır, AİHM’in kararının etrafından dolanma girişimidir. Somut delil ortaya konmadan, varsayımlara dayandırılarak sürdürülen tutukluluğum, Adalet Bakanlığı’nın yargısal tasarrufların meşruiyetine zarar veren uygulamaların önüne geçmek gerekçesiyle hazırlamış olduğu tutuklama uygulamasının somut delille gerekçelendirilmesi kuralını vurgulayan yasal düzenlemenin değersizleştirilmesi anlamına da gelmektedir. Tutukluluğumu sürdürmek için kurgulanan temelsiz, delilsiz, mantıksız suçlamaların ve kullanılan yöntemlerin yargıda meşruiyetten yoksun uygulamaların niteliklerini ve kaynaklarını gözler önüne serdiğine inanıyorum. Umarım, davaların birleştirilmesi, Türk yargısının karşı karşıya olduğu tehditlerin daha iyi anlaşılmasına vesile olur. Umarım ülkemizde bir daha böyle bir iddianame hazırlanmaz, böyle şey bir daha yaşanmaz…”
AK Parti bir sabah kalkıp “Tıpkı bugün bizim iktidarımız döneminde olduğu gibi geçmişte de dindar kesimler rejimi yıkmakla itham edilip benzer hukuksuzluklara maruz kalmışlardı” diyerek gerçekten hukuku ve özgürlükleri hatırlar mı çok emin değilim. Ama artık bu hikayenin sonuna geliyoruz…
AK Parti’nin yeniden vicdanlı bir çizgiye dönüş yapması çok mümkün gözükmüyor. Ancak şundan eminim ki zaman kısalıyor, muhtemelen en geç 2023’le birlikte başka bir rüzgar esecektir…