Son 40-50 yıllık siyasi tarihimize baktığımızda özellikle rahmetli Turgut Özal’la birlikte Türkiye’nin hem farklı bir siyaset anlayışına evrildiğini, hem de katma değer üreten yatırımlarla geleceğe dönük vizyoner adımlar atıldığını görürüz.
Başbakanlığı döneminde Türkiye’nin geleneksel yönetim anlayışı kalıplarını kıran Özal, siyasette, ekonomide, dış politikada ve özgürlükler konusunda attığı reformist adımlarla hem hayata bakış vizyonumuzu değiştirmiş, hem de ülkeyi dünyaya açmış bir liderdir.
Bugünden bakıldığında özellikle özgürlüklerle ilgili atılan adımlar belki önemsizmiş gibi görülebilir. Ama unutmayalım ki Özal, 12 Eylül darbesi gibi Türk siyasetini ve toplumsal yapısını tahrip eden güçlü bir vesayet döneminin ceberrut rüzgarları henüz dinmeden başbakan oldu. Yıllardır Türkiye’nin kanayan bir yarası olan 141., 142. ve 163. maddeleri ANAP gibi dört eğilimin yer aldığı bir parti yapısıyla değiştirmeyi başarmıştır. Bilindiği gibi 141-142. maddeler solun üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanırken, 163. madde ise dindarları biçen bir işleve sahipti.
Esas itibariyle Özal’ın Türkiye’nin çehresini değiştiren en ciddi hamlelerinin ekonomik alanda olduğunun altını çizmek gerekiyor. Turgut Özal özellikle “bacasız fabrika” olarak tanımladığı turizmde, ayrıca otomotiv ve tekstilde ciddi teşvikler vererek Türkiye’ye adeta çağ atlatmıştı. O gün verilen teşvikler sayesinde bugün (pandemi süreci hariç) turizm gelirleri ülkenin en önemli gelir kalemlerinden birisidir.
Hafızalarımızı tazeleyelim; 1970’lerde Türkiye’nin turizmdeki yatak kapasitesi 5060 bin civarındaydı. O dönemde sadece Rodos adasında 100 bin yatak vardı. Artık biliyoruz ki turizmde asıl yükseliş 1980’lerde Turgut Özal’ın verdiği teşvikler ve gerçekleştirilen alt yapı yatırımlarıyla başlamıştır. O gün gerçekleşen yatırım patlamasıyla birlikte oteller artmaya başlamış ve aynı zamanda hızlı bir pazarlama stratejisinin de devreye sokulmasıyla bugün sadece kaliteli yatak anlamında 1 milyonun üzerinde bir kapasiteye ulaşmış bulunuyoruz.
Pandemi sürecini ayrı bir paranteze aldığımızda Türkiye’nin turizm geliri, 2019’da bir önceki yıla göre yüzde 17 artarak 34 milyar 520 milyon 332 bin dolara yükseldiğini görürüz. Bugün hacminin henüz ne ölçüde olduğunu tam olarak bilmediğimiz Karadeniz’deki doğal gaz keşfinin hayali rakamının 65 milyar dolar olduğunu düşündüğümüzde, Özal’ın 37 yıl önce Türkiye’nin önüne nasıl bir vizyoner hedef koyduğunu sanırım daha iyi anlarız.
Özal’ın hatırı sayılır teşvikler sağladığı ve en önemlisi de rekabet duygusunu geliştirerek hedef kazandırdığı yatırım kalemlerinden birisi de otomotiv sektörüdür. Bilindiği gibi Türkiye’de her zaman yerli-ithal otomobil kavgası yaşanmış, ancak mesele bu kısır bir çekişmenin ötesine taşınamamıştır. Özal’ın bu konudaki tavrı nettir; otomotiv sektörünü güçlendirmek için otomotiv yatırımlarını teşvik etmek, ama aynı zamanda ithal otomobilin önünü de sonuna dek açmak... Zira Özal yeni oyuncuların piyasaya girmeden yerli yatırımcıların kendilerine çeki-düzen vermeyeceklerini çok iyi biliyordu.
Nitekim bu rekabet sonucunda içeride milyonlarca dolarlık yatırımlar yapılmış ve Türkiye dünyanın önemli otomotiv merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Bu konuda Ufuk Sandık’ın köşesinde Otomotiv Yetkili Satıcıları Derneği (OYDER) dergisinde eski başkanlarla yapılan söyleşiden aktardığı bir anektot son derece ufuk açıcıdır:
“OYDER’in eski başkanlarından Şahin Saygı, Turgut Özal’a ithal otomobilleri şikâyet için yaptıkları ziyareti ve başlarına gelenleri şöyle anlatıyor:
“Herkes feryat ediyordu o tarihte; ‘İthal otomobiller çok geliyor’ diyorlardı. Rahmetli Turgut Özal’dan randevu aldık ve gittik. Biz tabii, ‘Sektör şöyle yapıyor, böyle güçlük çekiyor, ithal otomobiller çoğaldı. Yerli otomobillerle ilgili sıkıntılar başladı. Türkiye’de insanların kazandığı paraları yabancı işçinin cebine koyuyoruz. İthal otomobiller gelmesin’ dedik.
‘Ben daha açacağım önünü, daha açacağım önünü’ diyerek masaya vurdu. ‘Bu millete teneke otomobilleri getirip de, yıllardan beri milletin gözünü boyadı yerli otomobilciler.
Avrupa’da modeli bitmiş, en eski modellerini Türk milletine kabul ettirdiniz. Dolayısıyla ben ithal otomobillerle ilgili hiçbir şey kabul etmiyorum. Başka bir derdiniz varsa söyleyin’ dedi. Biz bu konu için hazırlanmıştık. Başka bir şey söyleyemeden geldik. Dolayısıyla Türkiye bir yerlerden bugünlere geldi.” (Ufuk Sandık, Sabah, 2019)
Şunu çok iyi biliyoruz ki, bir ülkeyi gerçek anlamda kalkındıracak olan yatırımlar, artı değer üretecek yatırımlardır. Türkiye’nin son 30-40 yılına baktığımızda içeride döviz anlamında finansal kaynak oluşturan turizmi, ihracatımızın motoru olan otomotiv ve tekstili görürüz. Yani bugün bile hala Özal’ın yatırımlarıyla dünyada varlık göstermeye devam ediyoruz. Herhalde siyasal iktidarlar ve devleti yönetenler için arkalarında yıllarca ülkenin üretimine katkı sağlayacak yatırımlar ve reformist düşüncelerden daha güzel bir miras olamaz...