Şehrin karmaşasının olmadığı, sükunetin hakim olduğu bir köy ortamında doğal olarak insan herhalde daha çok doğa ile iç içe olan müzikler dinlemeyi tercih eder. Ama bu benim için çok geçerli olan bir durum değil.
Muhtemelen bende bir arıza var, çünkü böylesine çılgın bir yeşilliğin ortasında inadına rock türü müzikler dinleme arzumu bir türlü dindiremiyorum. Neredeyse her gün David Gilmour’un “Sihine On You Crazy Diamond” parçasıyla başlayıp Pink Floyd’un “Wish You Were Here” ve Sinéad O’Connor’un “Nothing Compares 2 U“ şarkılarıyla günü tamamlıyorum.
Hangi şarkıyı ne zaman dinleyeceğimizi belirleyen nasıl bir ruh halidir onun matematiksel tarifini elbette yapamam ama geçtiğimiz günlerde 56 yaşında vefat eden Sinead O’Connor’ın o muhteşem şankısı “Nothing Compares 2 U”yu dinlerken acının derin ırmaklarında dolaşmanın ruhuma iyi geldiğini çok iyi biliyorum.
Çünkü Connor’un bu şarkıyı söyleme tarzıyla sanki aşk acısı daha derin bir anlam kazanıyor.
Muhtemelen şarkıyı söylerken gösterdiği o müthiş performans, annesinin ölümünden kaynaklanıyordu.
Connor’un, Bob Dylan, David Bowie, Bob Marley ve Siouxsie and the Banshees gibi sanatçıların müziğinden etkilenerek çıkardığını söylediği 1987 tarihli ilk albümü “Lion and the Cobra”, İngiltere ve İrlanda‘da “Top 40” listesine girmeyi başarmıştır.
Ama asıl dünya çapındaki başarısını “Nothing Compares 2 U“ şarkısı ile yakalamıştır. O’Connor, Prince’nin eseri olan bu şarkının adeta moleküler yapısını değiştirmiş ve o muhteşem yorumuyla bütün dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Kuşkusuz bu etkiyi yaratan sebeplerden biri de performansındaki duygusallığı ve samimiyetiydi. BBC Radio 6 ile yaptığı söyleşide “Her şey duygularla ilgiliydi, notalarla değil. Duygusal olarak kendimle özdeşleştiremediğim hiçbir şarkıyı söyleyemem” demişti. Pek çok dinleyicinin gözünde “Nothing Compares 2 U” ayrılan aşıkların baladı olarak bilinse de O’Connor’ın versiyonu başka bir ilişkiden daha çok etkilenmişti. Şarkıyı yorumlarken gözlerinden dökülen bir damla göz yaşını sanatçı BBC ile yaptığı söyleşide şöyle açıklamıştı:
“Daha önce çalıştığım ‘Bel Canto’ adında bir şarkı söyleme tekniği vardı. Seni etkileyen ve kendin için kullanabileceğin duygusal bir olayı bulman gerekiyor. Stanislavsky oyunculuk metodu gibi bir şey. Bu benim için hep aynı şeydi ve işe yarıyordu. Her zaman annemi düşünürüm. Annem, ben 17 yaşında iken öldü ve bu videoyu çektiğimde de aradan çok zaman geçmemişti.”
/Arka bahçeye diktiğin bütün çiçekler Anne,
Sen gidince öldüler
Biliyorum seninle yaşamak bazen zordu
Ama bir kez daha denemeyi diliyorum
Hiçbir şey seninle kıyaslanamaz./
Bu sözleri söylerken Sinéad O’Connor’ın gözlerinden bir damla yaş süzülmüş ve bu samimi görüntüler videonun dünya çapında izlenirliğini arttırmıştı.
Şarkılarını söylerken, bir aşk kalesi gibi güçlü olan kalbinin sesiyle duygusallığın zirvesinde dolaşan O’Connor, aynı zamanda sıradışı ve asi bir sanatçıydı. Bir gün kadınları metaya dönüştüren kapitalizmin vahşiliğini pdotesto için saçlarını kazıtıyor, bir başka gün ise Papa’nın resmini yırtıyordu.
Sosyal ve politik anlamda sınırlarda dolaşan Sinéad O’Connor, 1992 yılında, Amerika’da çıktığı Saturday Night Live programında, performansı sırasında Bob Marley’in “War” adlı şarksını söylerken, Katolik Kilisesi’ndeki çocuk istismarlarını işaret ederek, ekranın önünde Papa John Paul II‘nin resmini yırtmış ve “Gerçek düşmanla savaşın” diye haykırmıştı.
Bütün protest duruşlarının arkasında hep bir arayış vardı. Nitekim 2018 yılında İslam’ı seçerek adını da Şüheda Sadakat olarak değiştirdi.
Her ne kadar dünya medyası onun Müslüman oluşunu, bir savruluş hikayesi olarak göstermeye çalışsa da aslında o bütün itirazları ve isyanlarıyla daha derin bir hikayenin peşindeydi.
2019’da İrlanda’nın The Late Late Show programında Ryan Tubridy ile yaptığı bir röportajda, bu arayış yolculuğunu tanımlarken “Kuran’ın sadece ikinci bölümüne kadar geldiğimde, ‘Aman Tanrım, evdeyim’ dedim. Hayatım boyunca Müslümandım ama bunu farketmemiştim. Müslüman oluşumun çok uzun zaman öncesine dayandığı kanısındayım. Dolayısıyla ona yeniden döndüğümü düşünüyorum” ifadelerini kullanmıştır.