Neşet Ertaş’la kalpten kalbe yol vardır…

Mehmet Ocaktan

Yıllar önce Ankara’da bir arkadaşımın evinde 10-15 kişilik dost meclisinde yüreğine dağları-denizleri sığdıran, ayrılığı, ölümü ve aşkı ezgileriyle birleştiren Bozkırın tezenesi Neşet Ertaş’ı dinleme mutluluğunu yaşamıştım.

Şimdi geriye dönüp baktığımda, büyük ustanın o gece söylediği “Ah Yalan Dünya”, “Gönül Dağı”, “Kendim Ettim Kendim Buldum”, “Haydar Haydar”, “Zahidem”, “Kesik Çayır”, “Dertli Yoldaş”, “Tatlı Dile Güler Yüze” türkülerinin hala kulaklarımda çınladığını hissediyorum.

Müziği ve sözü birbirine tercih etmek elbette mümkün değil. Aşkın, acının, yakarışların bu kadar az sözle kalbe adeta nakşedilmesi karşısında hayranlık duymamak mümkün değil.

Anlıyorum ki hayatı, sevdayı ezgiyle harmanlayarak deruni bir kavrayışla ruhumuzun tellerine dokunan türküler söyleyebilmek birikimden öte, bir yürek ve gönül işi olabilir ancak…

Canlıların görünüşüne değil, içindeki öze değer veren Abdal’lık geleneğinin son temsilcisi olarak kabul edilen Neşet Ertaş, herkesi kucaklayıcı karakteriyle bu ünvanın hakkını vermiş bir sanatçıdır.

Neşet Ertaş aynı zamanda Bektaşilik öğretisinin örneklerini deyişlerine yansıtarak Keremlerden, Mecnunlardan, Karacaoğlanlardan, Kamberlerden, Pir Sultanlardan beslenen kadim aşk geleneğinin temsilcisidir.

Bu toprakların kültürel köklerinden beslenen büyük bir sanatçıdır ve son derece mütevazidir. Hiçbir zaman gözü yükseklerde olmamış, ünvanlara itibar etmemiş ve her zaman gönüllerde kalmayı tercih etmiştir.

Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine teklif edilen “Devlet Sanatçısı” unvanını reddeden sanatçı, bir röportajında “Ne demek devlet sanatçılığı? Hepimiz bu devletin vatandaşı, bu memleketin sanatçısıyız. Ayrıca bir ‘devlet sanatçısı’ ne demek? Ben burada bir ‘ayrım› gördüğüm için kabul etmedim” sözlerini kullanmıştı.

Bilindiği gibi Neşet Ertaş, bizzat kendi türkülerinde olduğu gibi “Bana öldü demeyin, yoruldu gitti deyin” demişti. O büyük usta, bu dünyadan yoruldu gitti belki ama “Gönül dağı” hala yüreklerimizde çalmaya devam ediyor. O, Anadolu kültürüne, türkülere ve bozlaklara can veren isimdi.

Aşık ve Abdal geleneğinin son halkasıydı, bu toprağın acılarını, hüzünlerini, sevinçlerini söyledi hep. Ve evrensel bir gönül insanıydı, dahası tek başına bir orkestraydı.

İnanıyorum ki “Gönül Dağı”nı dinlerken, bir taraftan da sessizce sözlerini mırıldanmak insana ayrı bir duygu zenginliği katacaktır.

/Dost elinden gel olmazsa varılmaz

Rızasız bahçenin gülü derilmez

Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez

Gönülden gönüle gider (yaroy yaroy yaroy yaroy yaroy)

Yol gizli gizli

Yol gizli gizli/

Aşk, Neşat Ertaş’ın türkülerinde en çok işlenen konuların başında gelir. Estetik anlamda güzellik, bir bakıma sevgilinin gönlünde aşkın vücut bulmuş halidir. Âşığın gönlündeki bu güzellik duygusu, sevgiliye yöneldiği zaman, o sevgili bir varlık ve anlam kazanır. Neşat Ertaş’a göre, âşıkla sevgili arasında gizli bir duygu yolu vardır. Âşıkların ömrü sevgilinin peşinde koşmakla geçer. Sanatçı bazen, “Aşkın beni del’eyledi/ Yaktı yaktı kül eyledi/ El aleme gul eyledi” diyerek aşkın ateşinde yanar, bazen de “Yazımı kışa çevirdin/ Karlar yağdı başa Leyla’m” sözleriyle sevgiliye sitemde bulunur.

Neşet Ertaş’ın eserlerini ve sanatçı duyarlığını iyi tanıyan, aynı zamanda sanatçının yakın dostu olan Bayram Bilge Tokel’in kendisiyle yapılan bir röportajda söylediği şu sözlerin altını özellikle çizmek istiyorum: “Şimdi Türk, Türkçe ve Türkü deyince Kırşehir’in önemli bir damar olduğu tarihi bir gerçek olarak ortaya çıkar. Ahi Evran, Âşık Paşa, Süleyman Türkmani ve Oğuz Türkmenlerinin bu mübarek yurtlarının kapı komşusu, Türk’ün ve İslam’ın iki zirve ismi: Hünkâr Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre. Göl yerinden su eksik olmaz diye güzel bir sözümüz vardır, Neşet Ertaş öyle durup dururken çıkmıyor.“

BÜYÜK USTAYA SAYGISIZLIK

Bu arada, birkaç gün önce büyük ustanın Kırşehir’in Kaman ilçesindeki heykeline yapılan saldırıyı şarkılarımıza ve kalplerimize yapılan bir saldırı olarak görüyorum. Aslında sanata, edebiyata düşman olan karanlık ruhlu beyinlerin saldırısını çok da yadırgamamak lazım. Çünkü kalplerindeki nefret heykellerini yıkamayanlar, yüzyıllar boyunca sanata ve aşka düşman olmuşlardır hep.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (21)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.