Çünkü seviye o kadar diplerde sürünüyor ki televizyonlarda adeta bir parti görevlisi gibi konuşan gazetecileri görünce insan ister istemez “Bir gazeteciler kendilerini böylesine küçültücü durumlara düşürebilir mi” diye hayıflanmadan edemiyor.
Manzara aynen şöyle: Bir haber kanalında, bir araştırma şirketinin temsilcisine gazeteciler İstanbul’la ilgili sorular soruyorlar. Bir gazeteci, “Para sayma görüntüleri İmamoğlu’na zarar verdi mi?” diye soruyor, anket firmasının temsilcisinin cevabı: “Hayır İmamoğlu’na zarar vermedi.” Bu cevabı alan gazeteci çok mutsuz oluyor ve son bir hamle yaparak adeta ağlamaklı bir ifadeyle “Peki İmamoğlu’nun geçen seçimdeki vaatlerini hatırlamamasının da olumsuz etkisi yok mu?” diye soruyor. İşte o anda kopuyorum ve cevabı beklemeden televizyonu kapatıyorum.
İktidarın hanesine bir iki oy daha fazla yazdırabilmek için ağlamaklı ve yalvaran ifadeyle soru soran bir gazeteciyi görmek gerçekten insana hüzün veriyor.
Anlaşılan o ki artık gerçek anlamda gazetecilik de siyasi ahlak kurallarına riayet etmek de çok gerilerde kalmış. Kuşkusuz gazetecilerin de siyasi aidiyetleri olabilir ve doğal olarak gazetecilerin sorularına bu siyasi tercihler yansıyabilir. Ama hiçbir gazeteci “Neden bu İmamoğlu’nun oyları hala düşmüyor” benzeri ağlak bir ifade ile sorular soramaz.
İktidarın bir aparatı gibi çalışan gazetecilerin ekranlardaki gözü yaşlı hali, aslında AK Parti’yi zaaf içinde gösteren çok hazin bir duruma işaret ediyor. Hiç öyle derin analizlere filan gerek yok, zira gazetecilerin bu çaresiz çırpınışlarını seyreden insanlar doğal olarak AK Parti’nin İstanbul’da zor durumda olduğu gibi bir kanaate sahip olacaklardır. Herhalde hiçbir parti, kendisiyle ilgili böylesine umutsuz bir görüntü verilmesine rıza göstermeyecektir. Ama ne yapalım ki iktidara iliştirilmiş gazetecilerin çizdiği manzara bu…
Kabul etmek gerekiyor ki gerek iktidar medyası, gerekse iktidarın bizzat kendisi kelimenin tam anlamıyla muhalefete çalışıyor.
Zira 14/28 Mayıs seçimi sonrasında hüsrana uğrayan, umudunu kaybeden ve “Bu muhalefetten bir şey olmaz” diyerek küsen muhalif seçmene özellikle İstanbul’da bir motivasyon gerekiyordu.
İşte uzun süredir adeta koma hali yaşayan bu muhalif seçmenin ilacı galiba bizzat iktidar medyası olacak… Çünkü gazetecilik nosyonunu ve hakkaniyet duygusunu kaybeden iktidar medyası, özellikle İmamoğlu’na karşı öylesine ‘ucuz’ argümanlar üzerinden saldırıyor ki küsen ya da gri alanda duran seçmenleri bile muhalefet saflarına kovalıyor…
Sadece iktidar medyası muhalefet için çalışmıyor, bizzat iktidarın uygulamaları da özellikle İstanbul’da İmamoğlu lehine bir siyasi iklim oluşturuyor. Mesela Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Kayseri mitinginde dedi ki: "Allah Netanyahu denilen malum kişiyi kahru perişan eylesin."
Evet, Gazze’de soykırım suçu işleyen Netanyahu’yu böylesine pırıltılı cümlelerle telin etmek son derece güzel ama o kadar… Zira Gazze’de siviller, çocuklar katledilirken aynı zamanda ‘utanç gemileri’ İsrail’e demir-çelik, çimento, dikenli teller taşımaya da devam ediyor.
Ve aynı iktidar şu ana kadar bu konuda toplumu ikna edici tek kelimelik bir açıklama bile yapabilmiş değil. Dahası, AK Parti mitinglerinde Gazze pankartları açan gençler gözaltına alınıyor.
Peki İmamoğlu ne yapıyor?
Tek cümlelik bir cevap, Gazze için yüreği yanan muhafazakar AK Parti seçmeninin de yüreğine dokunan bir siyaset dili kullanıyor. Mesela Murat Kurum “31 Mart’ta Gazze’deki mazlumlar sevinecek. Gazzeli yavrularımız sevinecek” diyerek Gazze’deki insanların acılarını seçim malzemesi yaparken, İmamoğlu çok net ifadelerle diyor ki: “Aylardır Filistin'de mazlumlar inim inim inlerken ticareti durdurmayalar, gemilerini limanlara çekmeyenler kalkıp utanmadan sıkılmadan Gazze edebiyatı yapıyorlar.”
“Neden bu İmamoğlu’nun oyları düşmüyor” diye hayıflananlar, öncelikle sözlü “Gazze mücahitliği” yapmaktan vaz geçip, ‘utanç gemileri’ni durdurmak zorundadırlar, yoksa yıllarca bu ayıptan kurtulamayız.