AK Parti’nin iktidar olduğu 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana ilk kez muhalefetin söylemleri toplumda karşılık bulmaya başladı. İktidarın pırıltılı günlerinde muhalefetin söylemlerinin çok fazla bir kıymeti harbiyesi yoktu, çünkü AK Parti toplumun beklentilerine, taleplerine karşılık verme konusunda önemli bir mesafe almış ve insanlar başka bir sese kulak verme gibi bir ihtiyaç hissetmiyorlardı.
Ne zaman ki iktidar toplum nezdinde büyük bir teveccühe mazhar olmasını sağlayan ve kendisini vazgeçilmez kılan ve yine bizzat kendi koyduğu ilkelerden sarfı nazar etmeye başladı, işte o zaman insanlar yeni arayışlara girdiler, yeni seslere kulak vermeye başladılar. Zira AK Parti artık demokratik değerlere önem veren, hukukun üstünlüğünü her şeyin üstünde tutan bir zihniyet yapısından hızla uzaklaşarak yıllarca mücadele verdiği ulusalcı ve devletçi bir zihniyet yapısına demirlemiş bulunuyordu.
Oysa AK Parti topluma ulaşma, mesajlarını iletme konusunda hiçbir iktidara nasip olmayan güçlü bir medya desteğine ve ekonomik güce sahipti. Düşünün ki bütün yazılı ve görsel medya iktidar lehine tek elde toplanmış, buna karşılık muhalefetin söylemlerini ifade edebileceği neredeyse hiçbir mecra kalmamıştı. Ama buna rağmen son yerel seçimler gösterdi ki, büyük medya imkanları bile sandık başarısı için yeterli olmuyor artık.
Belki bu bağlamda şöyle bir tespit yapmak gerekiyor; demokrasilerde medyanın bir görev ifa edebilmesi ancak ‘medya özgürlüğü’nün gerçek anlamda sağlanabilmesi ile mümkündür. Aksi taktirde bugün Türkiye’de olduğu gibi medya yalan haber üzerine bina edilen bir trollük kurumuna dönüşür ki böyle bir medya kimsenin işine yaramaz.
Nitekim yaramıyor da zaten... Şu anda tek ses haline dönüşen anlı şanlı televizyonların, büyük basın kuruluşları olarak bilinen gazetelerin toplumda zerrece bir itibarı bulunmuyor. Çünkü insanlar her gün aynı şeyleri duymaktan öylesine yorgun düşmüş durumdalar ki, birazcık huzur istiyorlar artık.
***
Haber alma özgürlüğünün böylesine azaldığı bir ortamda insanlar doğal olarak, kenara itilmiş ve kıt imkanlarla ayakta kalma mücadelesi veren ama farklı seslere açık medya kuruluşlarından ve özellikle de sosyal medyadan bu ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar. Bunun en somut örneği 23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimleridir. İnsanlar büyük medya kuruluşlarının yönlendirilmelerine rağmen, bir şekilde habere ulaştılar ve tercihlerini yaptılar. Eğer medya gücünü elinde bulunduranlar, toplumun haber alma özgürlüğü konusundaki mevcut duyarsızlığını sürdürmeye devam ederse, bir gün arkalarına dönüp baktıklarında elinde görkemli binalardan başka bir şeyin kalmadığını çok dramatik bir şekilde seyretmek zorunda kalabilirler.
Maalesef bugün medya gücünü tek elden kontrol edenler, farklı görüşlere, farklı aidiyetlere ve farklı siyasi hareketlere karşı uyguladıkları haber ambargosunun konforunu yaşadıkları için Türkiye toplumundaki dip dalgayı ve sosyolojik değişimi göremez haldeler.
Mesela sahadan gelen haberler, yapılan araştırmalar, AK Parti’de yeni bir siyaset diline olan ihtiyacı görünür kılmasına rağmen medyanın böyle bir ihtiyacı görmezden gelmesi her şeyin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor.
Ve ilk kez muhalefetin eleştirileri toplumda karşılık buluyor ve yeni siyasi oluşumlar özellikle AK Parti tabanında ciddi bir dalgalandırma oluşturmuş bulunuyor. Şu anda yeni bir siyasi oluşum için yola çıkan Ali Babacan ve arkadaşlarıyla Ahmet Davutoğlu’nun toplumun arayışlarına cevap verecek güçlü bir merkez oluşturabilirler mi, henüz net olarak bilmiyoruz. Parti kimliklerini belirleyip sahaya çıktıklarında bunu hep birlikte göreceğiz. Hemen belirtmekte yarar var, toplumun değişim taleplerinin gerek iktidar partilerine, gerek muhalefete ve gerekse yeni siyasi hareket için yola çıkanlara çok büyük bir sorumluluk yüklediğini herkesin idrak etmesi gerekiyor.
Hatırlatmakta yarar var; kulakları yükseklerden gelen seslere alışmış ve aynı zamanda talimatlara ayarlı kalemler, yeni siyasi oluşumlardan pek mutlu olmasalar da toplum artık değişim istiyor. Bu konuda yeterince ikna olmayanların 23 Haziran’daki İstanbul seçiminin sonuçlarına bakmalarında sayısız faydalar olduğu kanaatindeyim. Kuşkusuz statükoya alışanların değişime uyum sağlamaları hiç kolay olmayacaktır, ama zaman her şeyin ilacıdır.