Malum 14/28 Mayıs seçimleri muhalefette ciddi bir travma yarattı, bu yüzden de henüz kendilerine gelebilmiş değiller. Maalesef Millet İttifakında yer alan partiler, genel seçimlerdeki hatalarından ders çıkarmayı başaramadıkları için bugün itibariyle tam bir bozgun havası yaşıyorlar.
Şimdi Millet İttifakı’nın bütün partileri yerel seçimlerde kendilerini iyi hissettirecek bir yol bulmaya ve politika oluşturmaya çalışıyorlar. Bu çerçevede şimdilik İYİ Parti ve DEVA seçimlere tek başlarına gireceklerini açıklamış bulunuyorlar.
Her partinin farklı bir yol arayışını olumsuzlamak elbette mümkün değil ama bir gerçek de var ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde sadece iktidar cephesinin değil, muhalefet partilerinin de özellikle büyükşehirlerde bir seçim işbirliğine gitmeden kazanmalarının imkan ve ihtimali de yok. Seçimlerden zaferle çıkan AK Parti bile öncelikle MHP ile ittifakını daha da güçlendiriyor ve diğer küçük partileri de hinterlandında tutmak için yoğun bir gayret sarf ediyor.
Hal böyleyken, genel seçimlerden yaralı çıkan Millet İttifakı’nın partileri, neye güvenerek bireysel bir meydan okuyuş içindeler doğrusu anlamak mümkün değil. Kaldı ki muhalefetin 2019 seçimlerinde gerçekleştirdiği bir model var ve bu model neredeyse bütün büyük şehirlerin kazanılmasını sağladı. Ayrıca bu sistemde yerel seçimler, partilerin kendilerini test etmeleri açısından çok doğru bir adres olmadığı muhakkak.
Aslında 31 Mart’ta yapılacak işbirliğinin, büyükşehirlerle sınırlı olması belki de daha anlamlı. Ama öyle anlaşılıyor ki özellikle İYİ Parti yeni bir ittifaka kapılarını sıkı sıkıya kapatmış bulunuyor. Meral Akşener’in yerel seçimlere ilişkin yaptığı ilk açıklamalarındaki, ittifaktan ‘ipleri tümden koparma’ biçimindeki gerilimli üslubu, olası bir ittifakta el yükseltme olarak değerlendirilmişti. Açıkçası ben de özellikle İzmir adayının erkenden açıklanmasını, CHP’ye “İzmir’i bize verin, büyükşehirlerde sizi destekleyelim” şeklinde bir mesaj niteliği taşıdığı kanaatindeydim.
Ancak zaman ilerledikçe görüldü ki İYİ Parti’nin bu tavrı ‘blöf’ değil, açıktan CHP’ye kırmızı kart gösterme anlamı taşıyormuş. Galiba, “Bu partiyi CHP’liler başkan seçilsin diye kurmadık” değerlendirmesini, İYİ Parti’nin ittifaktan kopuşunun en net göstergesi olarak görmek gerekiyor. Her ne kadar siyasetçilerin kararları konusunda bir ihtiyat payını dikkate almak gerekiyorsa da Akşener’in kendisini bağlayan böylesine keskin bir tavırdan sonra geri dönmesi çok mümkün gözükmüyor.
Kuşkusuz Akşener’in, ittifakın partisine kaybettirdiği yönündeki endişelerini görmezden gelemeyiz ama daha somut bir gerçeğin altını da çizmek gerekirse, eğer genel anlamda siyasette mucize niteliğinde bir deprem yaşanmazsa, yüzde on oy oranına sahip İYİ Parti’nin büyükşehirler dahil, belli il ve ilçelerde belediye kazanması hiç de öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değil.
Eğer Akşener İstanbul ve Ankara’da kendi adaylarını çıkartır ve bu belediyeleri iktidar kazanırsa, muhalefete kaybettirdiği gerekçesiyle muhalif seçmen bunun faturasını İYİ Parti’ye kesebilir.
Unutulmaması gereken bir başka gerçek de şu; İYİ Parti’nin 14 Mayıs seçimlerinde İstanbul’da aldığı oyun oranı yüzde 8’ler civarında. Doğal olarak bu oy oranıyla İYİ Parti’nin eğer bir mucize olmazsa, İstanbul’u alması matematiksel olarak pek mümkün gözükmüyor.
31 Mart seçimlerine 81 ilde tek başına girerek, varlığını güçlü bir şekilde kanıtlamak isteyen İYİ Parti, özellikle İstanbul ve Ankara’da ciddi oy kaybı yaşar ve buna rağmen bu şehirler yeniden muhalefet tarafından kazanılırsa, işte o zaman İYİ Parti’nin düşüneceği çok şey olacak demektir.
Unutmamak gerekiyor ki kendi logosuyla gireceği 31 Mart seçiminden kayıpla çıkmak, İYİ Parti’yi hem kendi seçmeni nezdinde bir sorgulamanın muhatabı yapacak, hem de parti içinde siyasi bir hesaplaşmayı beraberinde getirecektir.
Kuşkusuz muhalefet bahsinde madalyonun bir de öbür yüzü var, o da muhalefetin ana gövdesini oluşturan CHP’nin içinde bulunduğu kaos hali… Muhtemelen Kasım’daki kurultayda değişim isteyenlerle genel merkez arasında ciddi bir hesaplaşma yaşanacak. Parti içinde demokratik bir mücadelenin yaşanması elbette son derece doğal bir durum, ancak giderek zaman azalıyor ama CHP’de henüz bir seçim havası yok, adeta yaprak bile kımıldamıyor…
Eğer muhalefet cephesinde bir seçim işbirliği yapılacaksa, bu konuda öncelikle CHP’nin bir adım atması gerekiyor ama şu anda bu partide henüz böyle bir muhatap da yok. Bugün itibariyle, ‘31 Mart seçimlerini en çok kim kazanmak istiyor’ diye bir soru sorsak herhalde bunun cevabı, muhalefet olmayacaktır.