Macaristan’da 3 Nisan’da yapılan seçimleri, ülkede baskıcı bir rejim uygulayan Victor Orban’ın altılı muhalefet ittifakına karşı yüzde 53’le kazanması, Türkiye’deki demokrasi ile arası pek iyi olmayan medyayı çok sevindirdi. Öyle ki iktidarın ‘yarı resmi’ yayın organı gibi çalışan gazetelerde yer alan “Macaristan’da 6’lı ittifak sandığa gömüldü” şeklindeki haber başlıklarıyla adeta mutluluk resimleri çizildi, köşelerde “Orban iktidarı, seçimde altılı yapıyı fena halde ezmiş” yorumlarıyla da diktatör adeta taçlandırıldı. Açıkçası despotizm hayranlarını görünce ister istemez, “Acaba Macaristan’da duyulan Türk’ün ayak sesleri mi?” sorusunu sormak geldi içimden. Malum gen araştırmacılarına göre, ilk Macarlar Asya kökenliydi ve hatta genleri yüzde 25-30 oranında Asya Türklerinin genleriyle benzeşiyordu.
Orban’ın zaferi Avrupa demokrasileri açısından tatsız bir durum elbette, ancak bu medyayı susturan, hukuku siyasallaştıran, seçim yasalarını değiştirerek adaleti zedeleyen Orban’ın despotik anlayışını haklı kılmıyor.
Bu açıdan bakıldığında Cumhur İttifakı’nın ve iktidara iliştirilmiş medyanın sevinç çığlıkları atmasını anlamak mümkün değil. Çünkü Türkiye’deki ‘alaturka’ etiketli otokratik sistem de Orban rejimiyle benzerlikler arz ediyor. Dolayısıyla bizdeki iktidar yanlısı kalemlerin gözlerinde ışıldayan diktatör sevdasını anlayışla karşılamak gerekiyor! Ancak Macaristan seçimleri üzerinden simülasyon yaparak Cumhur İttifakı’yla ilgili şimdiden zafer şarkıları söylemek çok da gerçekçi değil.
Zira Türkiye ile Macaristan’ın şartları aynı değil. Bir kere Macaristan bizdeki gibi derin bir ekonomik kriz yaşamıyor. Şu anda TUİK rakamlarına göre bile yıllık enflasyon yüzde 61.14’e çıkmış, gıda fiyatları ise bir yılda yüzde 70.33 artmış. Çarşıda, pazarda, bakkalda, markette zamlar yağmur gibi gelmeye devam ediyor. Ve pazardaki enflasyon ise yüzde 200 olmuş.
Tek bir domatesin fiyatı 8.86 lira, üç adet biber 2.50 lira, bir salatalık 2.50, lira. Artık yeni ‘beka’ sloganımız belli; “tek millet, tek domates…”
Sokağın acı gerçeği bu ama iktidar alkışçıları halka reva görülen fukaralığı konuşmak yerine, Zelenskiy-Putin zirvesi ve despot lider Orban’ın seçim zaferini ballandıra ballandıra anlatmayı tercih ediyorlar. Öyle ki iktidar medyası her gün adeta harikalar yaratıyor! Putin ile Zelenskiy Türkiye’de buluşacak, Erdoğan dünya lideri olacak ve Nobel alacak!.. Orban Macaristan’da 6’lı muhalefeti ezdi, burada da Cumhur İttifakı aynı şekilde zafer kazanacak…
Mizah kültürünün kayıplara karıştığı şu günlerde, iktidar yanlısı kalemlerin diktatör Orban methiyeleri okumak ya da dinlemek oldukça eğlenceli… Neşelerinin bozulmasını istemeyiz ama yine de sormak gerekiyor: Orban zafer kazanınca acaba insanların karnı doyar mı?.. Domatesin, biberin, soğanın, benzinin, mazotun, doğalgazın, elektriğin, ilacın fiyatı iner mi? Ev kiraları ucuzlar mı mesela… Kısacası derin bir fukaralık yaşayan Ahmet amca ve Ayşe teyze Orban’ın seçim zaferine sevinmeli mi?
Evet Cumhur İttifakı ve bu ittifakın ‘yarı resmi’ yayın organları istedikleri kadar Orban güzellemesi yapabilirler, hatta seçim mitinglerinde Orban’ın posterlerini taşımalarında sayısız faydalar bile olabilir… Ama bu Türkiye’deki 6’lı muhalefetin Macaristan örneğini görmezden gelmelerini gerektirmez, tam aksine bu seçimden dersler çıkarması elzemdir.
Muhalefetin “parlamenter sistem” üzerinde mutabakata vardığını ve halen bir yol haritası üzende çalıştığını elbette biliyoruz. Ama henüz ekonomik programları netleşmiş değil. Evet parlamenter sistem önemli, ancak halkın böyle bir gündemi yok. Şu anda toplumun yüzde 75’inin birinci gündem maddesi ekonomi…
İttifakı oluşturan partilerin her birinin bilmesi gerekiyor ki “parlamenter sistem” satarak seçim kazanılmaz. Bugün yaşadığımız yakıcı sorunların temelinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin olduğunu hepimiz biliyoruz elbette. Ancak kabul etmek gerekiyor ki derin bir yoksulluk yaşayan insanların birinci önceliği sistem değil, ekmek…
Dolayısıyla muhalefet ittifakı parlamenter sistem, güçler ayrılığı gibi soyut kavramlara takılmadan bir an önce ekonomik yıkımın nasıl önleneceği, gelir dağılımında adaletin nasıl sağlanacağı, dar gelirli ve çalışan kesimlerin sorunlarının nasıl çözüleceği, üretimin nasıl arttırılacağı gibi temel konularda halkın anlayabileceği bir şekilde net çözümler üretmeli ve bunu yüksek sesle anlatmaları gerekiyor.
Ve tabii ki günü geldiğinde toplumu bu badireden çıkaracağına ikna edebilecek ama kesinlikle seçilme şansı yüksek bir aday belirlemesi şart. Yoksa bunca emek de, umutlar da heba olur…