Cumartesi günü gazetelerde şöyle bir haber başlığı ilişti gözüme, “Edirneli bakıyor, Bulgar yiyor: 1 leva 8 TL.”
Açıkçası haberin içinde yer alan bilgiler hepimizin endişeye kapılmasını gerektirecek kadar trajik ama aynı zamanda düşündürücü. Haber aynen şöyle: “Son zamanlarda TL’nin değer kaybetmesiyle birlikte Bulgaristanlıların ilgi gösterdiği Edirne’de, ülkenin para birimi levayı bozarak 8 liraya alan Bulgarlar hem alışveriş yapıp hem de kendilerine göre uygun otellerde konaklıyor. Ulus Pazarında alışveriş yapan Nurten Eğilmez, Bulgaristan vatandaşlarının her şeyi koli ile aldığını ifade ederek, “Onlar çarşıda ciğercilerde, biz tavuk döneri zor yiyoruz. Çok zor durumdayız” diyor.
Hiç öyle siyasal tartışmalara, derin ekonomik analizlere filan gerek yok. Son günlerde “vatan-millet-bayrak-ezan” gibi yerli ve milli sloganlarla topluma damardan zerk edilmeye çalışılan ‘yeni ekonomik model’ masalının sonuçlarını bizzat görerek ve yaşayarak öğreniyoruz.
Çünkü bu modelin en bariz özelliği faizi düşürüp doları çılgınca yükseltmek ve Türk parasını pula çevirmek… Dünyada akıl ve bilimle oluşturulan hiçbir gerçekçi ekonomik modelle benzerliği bulunmayan ‘yeni ekonomik model’ hikayemiz tutarsa enflasyon düşecek, cari açık kapanacak ve yatırımlar artacak.
Evet bu hikaye kulağa çok hoş geliyor, ama haberde de görüldüğü gibi sonuçları sanıldığı gibi pek parlak değil. Hayatları döviz cinsinden paraya endeksli olan ülkelerin insanları için Türkiye’de alış-veriş yapmak son derece konforlu, ama her gün parasının değeri düşen ve açlık sınırında yaşayan milyonlarca Türkiye vatandaşı için bu masalın sonunda yine yoksulluk ve sefalet var…
Peki geçmişte önemli ekonomik başarılara ve demokratik reformlara imza atan AK Parti iktidarı, neden şimdi ayağı yere basmayan ekonomik fanteziler, “Dış güçler, mandacılar ekonomimizi çökertmeye çalışıyor” gibi hamasi söylemlerle ülke yönetmeye çalışıyor?
Neden kendi başarılarını bile yok sayarak eşyanın tabiatına aykırı bir şekilde suyu tersine akıtmaya uğraşıyor?
Oysa iktidar allayıp pullayıp ‘Çin modeli’ diye pazarlamaya çalıştığı hayali projeler yerine, sadece toplumun yaşadığı fukaralığa daha yakından bakmayı başarabilse, ya da devri iktidarında yaşanan bunca adaletsizliğin vicdanları ne kadar yaraladığını görebilse eminim daha gerçekçi çözümler üretecek, hikayenin sonu da bu kadar kötü bitmeyecekti.
Ama talihsizliğe bakın ki iktidar birazcık olsun empati yapmak yerine Türk parasının değerinin düşürülmesine itiraz edenleri ‘mandacı’ ilan ederek, ülkedeki hukuksuz yargılamalar konusunda karar alan AİHM ve Avrupa Konseyi’ne meydan okuyarak Türkiye’yi dünyada nasıl bir yalnızlığa mahkum ettiğini bir türlü anlamak istemiyor.
Daha düne kadar büyük ekonomik sıkıntılar yaşayan komşumuz Bulgaristan bile bize göre insanlarına daha yüksek bir refah sunuyor. Düşünün elinde 1Leva ile gelen bir Bulgaristan vatandaşı, ülkemizde bunun karşılığında 8 Türk lirası alıyor. İçinde bulunduğumuz bu dramatik halden daha keder verici bir durum olabilir mi?
Biliyorum bu duruma itiraz edenler ya ‘mandacı’ ya da ‘dış güçlerin adamı’ olarak görülüyor. Eğer kimse itiraz etmediğinde gerçekten Türk parası değer kazanacak, dolar ve enflasyon düşecekse, hukuksuzluklar son bulacaksa hep birlikte susup alkışlayalım… Ancak unutmayalım ki iktidar medyası her gün, içine düştüğümüz fukaralığı, hukuksuzlukları adeta şenlik ateşleriyle kutluyor ve avuçları kızarıncaya dek alkışlıyorlar. Ama ne hikmetse fukaralık hiç bitmiyor…
Hakkaniyetle düşünen hiç kimsenin bu ülke için çalışan, üreten, toplumun hukuk güvenliğini sağlayan, özgürlüklerini teminat altına alan bir iktidarı itibarsızlaştırmak gibi bir lüksü olamaz.
Ama şunu da bilelim ki ekonomik gerçeklikleri bir tarafa bırakıp hayali ‘Çin modelleri’yle insanlarımızın refah düzeyini arttıramayız.
Ekonomik göstergeler her geçen gün daha da kötüleşirken ayet ve hadislerle ‘sabır’ tavsiye ederek insanların mutluluk kat sayısını arttıramayız.
Kendi rızamızla bilerek ve isteyerek dahil olduğumuz uluslararası hukuk kurumlarının kararlarına “tanımıyoruz da, uymuyoruz da” diye meydan okuyarak ülkeye yeni yatırımların gelmesini sağlayamayız. Gerçek şu ki dünyanın hiçbir ülkesinde yatırım ve üretim olmadan insanların ekmeğinin büyüdüğü görülmemiştir.