Yaşadığımız Kovid-19 musibeti sona erdiğinde hepimizi yeni bir dünyanın bekliyor olacağının farkındayız. Siyaset bilimciler, sosyologlar, füturologlar şimdiden bir takım öngörülerde bulunuyorlar, analizler yapıyorlar.
Kimisi yeni bir sentezle daha yaşanabilir bir dünyanın mümkün olabileceğini söylerken, kimileri de yeni dünyanın faşist diktatörlerin önünü açacağına işaret ederek daha karamsar bir tablo çiziyorlar.
Elbette olabileceklerin şimdiden matematiksel bir doğrulamasını yapmak mümkün değil. Ama bu değişim dalgasının toplumları geriye değil, nispeten daha iyimser bir dünyaya taşıyacağını söylemek gerekiyor.
Zira içinden geçtiğimiz bu süreç toplumsal ve bireysel anlamda hepimize yeni şeyler öğretti. Bir kere insanlar aklın ve bilimin gerek toplumlar, gerekse kurumlar için ne kadar büyük bir değer ifade ettiğini bizzat yaşayarak öğrendiler.
Aslında bu korona felaketi bugüne kadar pek itibar etmediğimiz bir farkındalığın oluşmasına vesile olacak belki de. Zira toplum bu süreçte, siyaset kurumunu ve bütün devlet kurumlarını daha yakından gözlemleyip-denetleyerek “denge-denetleme” sistemiyle sorunların çözümünün nasıl kolaylaştığını yakinen keşfetmiş oldu. Bir başka ifadeyle devleti yönetenler, toplumun “gözümüz üzerinizde” ifadesinde somutlaşan toplumsal denetleme ile ilk kez bu kadar net bir şekilde yüzleştiler.
Ve insanlar karantina günlerinde hamasetin, beka söylemlerinin karın doyurmadığını, sadece derdine merhem olan kurumların, kişilerin bir değer ifade ettiğini yakinen görmüş oldu. Korona süreci insanların hafızasına bir başka gerçeği daha nakşetti; o da adil bir ekonomi, şeffaf, denetlenebilir ve hesap verebilir devlet yapıları oluşturamayan toplumların güvenli bir geleceklerinin olamayacağı...
Şu bir gerçek ki demokratik sistemin sürdürülebilir kılınması için, toplumun devleti denetleme kapasitesinin arttırılmasının elzem olduğu muhakkak. Devlet ve toplum arasındaki “güç dengesi”ni değerlendirirken Daron Acemoğlu ile James Robinson’un ‘Dar Koridor’ kitabındaki şu tespite dikkat çekmek istiyorum: “Hem devletin hem de toplumun birlikte yol aldıkları ve hiçbirinin üstünlük kazanmadığı bir duruma ihtiyacımız var.” Kitapta yer alan “Kızıl Kraliçe” örneği de, devlet-toplum dengesinin izahı açısından son derece önemli.
Malum “Kızıl Kraliçe”, Lewis Caroll’un Aynanın İçinden: Alice Harikalar Diyarında romanındaki tasviri bir karakter. Kitaptaki bölüm aynen şöyle:
“Romanda Alice Kızıl Kraliçe ile tanışır ve bir yarışa girerler. İkisi de bütün güçleriyle koştukları halde ‘etraflarındaki diğer ağaçlar ve nesneler’ sabit kalıyordu. Ne kadar hızlanırlarsa hızlansınlar arkada bıraktıkları bir şey yoktu. Nihayet Kızıl Kraliçe durmalarını söylediğinde Alice etrafına şaşkınlıkla baktı ve ‘bütün bir süre boyunca aynı ağacın altında olduğumuza nasıl inanayım, her şey aynı’ dedi. ‘Tabi ki öyle’ dedi Kraliçe ‘ne bekliyordun ki’…
Alice hala nefes nefese ‘çünkü bizim ülkemizde bizim yaptığımız gibi uzun süre koşarsan başka bir yere ulaşırsın’ dedi.
‘Yavaş bir ülke’ dedi Kraliçe ‘Gördüğün gibi burada ancak bütün gücünle koşarsan olduğun yerde kalabilirsin’…
Kızıl Kraliçe etkisi, sadece mevcut konumunuzu korumak için bile sürekli koşmanız gereken bir durumu işaret eder. Tıpkı kendi aralarındaki dengeyi korumak için hızla koşan devlet ve toplum gibi.” (sayfa 62-63)
İçinden geçmekte olduğumuz Kovid-19 felaketi de gösterdi ki, fırtına dindikten sonra eğer işleyen bir demokrasimiz olmasını istiyorsak toplumun devlet üzerindeki etkisini hissettirmesine ihtiyacımız var. Daha doğrusu, aralarındaki dengeyi korumak için devlet ve toplumun aynı hızla koşması gerekiyor. Yani ‘Kızıl Kraliçe’ etkisine ihtiyaç var...
Unutmamak gerekiyor ki bütün yazılı metinlerin, anayasaların, yasaların işlevsel hale gelmesinde, iktidarların yönlendirilmesinde en etkin ve gerekli olan unsur toplumun denetleme gücüdür. Bu konuda Daron Acemoğlu ile James Robinson’un ‘Dar Koridor’ kitabındaki şu tespitin altını çizmek gerekiyor: “Özgürlük tasarım yoluyla inşa edilemez ve akıbeti zekice bir denetim ve denge sistemiyle güvence altına alınamaz. Bunun olabilmesi için toplumun hareketliliği, uyanıklığı ve kararlılığı gereklidir. Toplumun her şeyiyle koşmasına ihtiyaç var!” (S.92)