Oruca veda ettik ve bugün bayramın ilk günü… Bütün toplumlarda bayramlar sevinç ve mutluluk günleridir. Ancak bizim gibi kültürel ve siyasal hafızaları yaralı toplumlarda acılar, hüzünler kapınıza dayanır ve sevince hep geç kalırsınız…
Her bayram olduğu gibi bu kez de bir bayramı daha hukuksuzluklar ve özgürlüklerin üzerine çöken kara bulutların gölgesinde idrak ediyoruz.
Eğer normal bir ülkede yaşıyor olsaydık, kelimelerin ahengine hiç dokunmadan coşkulu bir bayram yazısı yazmak isterdim.
Ama ne yazık ki Türkiye’den başlayarak bütün İslam ülkelerinde insani duyarlıkların her geçen gün kaybolduğu, vicdanların duyarsızlaştığı, İslami hassasiyetlerin bile alınıp satılabilir bir metaya dönüştüğü hüzün verici bir iklimi yaşıyoruz.
Ne yazık ki bizim mahalleye ve özellikle de bütün İslam dünyasına artık adalet uğramıyor. Kılı kırk yararak adalet dağıtması gereken kurumlar, hiçbir hukuki gerekçe olmadan insanları mahkum ediyor, Allah’ın adaletle ilgili emirlerine bile meydan okuyarak insanların özgürlüklerini ellerinden alıyor.
Dünyanın bütün coğrafyalarında zulme uğrayanlara duyarlı olması gereken bu ülkenin insanlarına bir haller olmuş sanki…
Yıllardır siyasetçisinden sivil toplum oluşumlarına kadar her vesileyle Filistin sloganı atan dindar-muhafazakar kesimler, şimdilerde iktidarın “İsrail dostluğu” politikalarına anında uyum sağlayarak İsrail’in Filistin’deki terörüne gözlerini kapamayı tercih ediyorlar.
Müslüman duyarlığına sahip olduklarına inandıklarımız, ne yazık ki cinayetlerin aydınlatılmasında ve de adaletin tecellisinde değil, krallara selam çakmada daha duyarlı hale gelmiş bulunuyorlar.
Çin, Doğu Türkistanlılara acımasız bir soykırım uyguluyor, ama dindarlık iddiasında olan insanlar iktidardan icazet almadan en küçük insani bir itiraz sesi bile yükseltemiyorlar…
21. yüzyılın Hitler’i Putin, Ukrayna’da kadınlara, çocuklara bomba yağdırıyor, ama ne hüzün vericidir ki Türkiye’deki ve İslam ülkelerindeki İslamcılar, romantik Marksistler, ulusalcılar hep birlikte Putin’e hayranlık şarkıları söylüyorlar…
Dahası bugünün dindarları, evlerine ekmek götürmekte zorlanan, bayramda çocuklarına, torunlarına bayram şekeri alamadığı için yürek burkuntusu yaşayan insanların çaresizliğini lüks arabalarından “ezan susmaz-bayrak inmez” diyerek seyretmeyi vatanseverlik olarak görüp çok eğleniyorlar…
Kısacası bu coğrafyalara artık vicdan pek uğramıyor…
Ancak her şeye rağmen umutsuz olmamak gerekiyor. Evet, yargının muhalifleri, eleştirel düşünceyi susturmak için kullanılır hale gelmesi hepimizde derin bir vicdan yarası oluşturuyor. Ama unutmayalım ki hiçbir baskının sonsuza dek sürmesi de mümkün değildir. Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat bile çoktan tarihin çöplüğünde yerini aldı, dolayısıyla endişeye mahal yok, bugün yaşanan baskı ve kabus günlerinin de mutlaka sonu gelecektir.
Şimdi, rahmet dini olan İslam’ı siyasetin aracı haline dönüştürenlere, adaleti yok sayarak Allah’a kafa tutanlara inat bayramın güzelliğini doya doya yaşama zamanıdır…
İnanıyorum ki Yahya Kemal’in o muhteşem şiiri “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” hepimizin gönlüne ferahlık verecektir.
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye’de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
…………………………………………….
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsî tepeyi
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
…………………………………..
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
…………………………………..
Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses.
……………….
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.