Bu sözler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ait. Erdoğan İstanbul il kongresinde yaptığı konuşmada dedi ki: “Kimseye gurur, kibir satmayalım. Millete küsülmez, milletle inatlaşılmaz, millete husumet beslenmez, millete rağmen iş yapılmaz.”
Demokratik siyasete inanan herkesin hiç tereddüt etmeden altına imza atacağı sözler bunlar… Evet AK Parti aynen bu ilkelerle ve ortak akıllar yola çıkmıştı. Nitekim ilk gün samimiyetle ortaya konan bu ilkeler sayesinde millet nezdinde büyük bir teveccühe mazhar olmuş ve bütün seçimlerden zaferle çıkmış, milletin makus talihini yenme konusunda da önemli mesafeler kaydetmişti.
Ancak aynı AK Parti kendi koyduğu demokratik hedeflerden vazgeçerek, hatta demokrasi, hukuk, özgürlük gibi değerlere adeta savaş açmaya başladığı için hem AK Parti, hem de Türkiye kaybetmeye başlamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da altını çizdiği gibi Eğer bir siyasi parti milletle inatlaşmaya ve topluma tepeden bakan jakoben bir anlayışa evrilmeye başlamışsa, o siyasi hareketin ayağını sağlam basması gereken zemin kaymaya başlamış demektir.
Maalesef AK Parti şimdi tam da böyle bir savrulma sürecini yaşıyor. Erdoğan doğru şeyler söylüyor, ama ne yazık ki partisi artık bu doğrularla mutabık değil. Daha da vahim olanı, AK Parti’nin bu doğrulara savaş açmış olmasıdır…
Hiç uzağa gitmeye gerek yok, son dönemde yaşananlara baktığımızda bile bu savrulmanın sayısız örneklerini görebiliriz. Mesela AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki “Lanet olsun oylarına. Onların oylarının Allah belasını versin” diyerek HDP’ye oy veren seçmenleri hedef almış ve onları bu ülkenin bir parçası olarak görmediğini açıkça ilan etmiştir. Aynı şekilde Grup Başkan Vekili Özlem Zengin, kadınların emniyette çıplak aranmalarıyla ilgili iddialar üzerinden kadınların iffetini ve ahlakını sorgulamaya kalkmıştır. Kimse alınmasın, bir kadın vekilin böyle bir tavır içine girmesi, kelimenin tam anlamıyla ahlaki bir sorundur.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, Türkiye’nin değerli bilim insanlarından olan Prof. Üstün Ergüder Hoca’ya ayar veren sözleri ise hepimizi utandıran bir üsluptur.
Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İstanbul halkının neredeyse yüzde 60’ının karış olduğu Kanal-İstanbul’la ilgili “Kanal İstanbul’u inadına yapacağız” sözleri milletle inatlaşma faslına dahil midir, doğrusu merak konusu… Nitekim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı’nın sözleriyle ilgili değerlendirmesinde “İstanbul ile inatlaşmayı hâlâ kendisine marifet görenlere 23 Haziran’ı hatırlatıyorum. İstanbul 1’den büyüktür” diyerek çok can yakıcı bir örneğe işaret etti. Öyle anlaşılıyor ki AK Parti henüz 23 Haziran hezimetinin doğru dürüst bir analizini yapamamış…
AK Parti’nin özellikle MHP ve Doğu Perinçek’le girdiği garip ittifak sonrasındaki bütün söylemleri, icraatları ne yazık ki milletle derin bir inatlaşmaya işaret etmektedir. Kabul etmek gerekiyor ki AK Parti yeni ortaklarının istikametinde yol almaya devam ettikçe, milletle arasındaki mesafenin açıldığın bir türlü göremiyor. Belki de görüyor… Ama artık dönüş tabelası çoktan geçildi, bu istikamette atılacak her adım dönüşü daha da imkansızlaştıracaktır.
Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan, mesela İstanbul il başkanlığına Milli Görüş kökünden gelen bir ismi getirerek en azından görüntüyü kurtarmaya çalışıyor. Ancak AK Parti’nin yaşadığı temel sorun bir “zihniyet” meselesidir. Esas sorun AK Parti’nin genlerini bozan Bahçeli-Perinçek politikalarına savrulmasıdır. Dolayısıyla bu istikamet değişimi sağlanmadan, partide bir değişim sağlamak da mümkün değildir. Yani görüntüyle kurtarılacak aşama çoktan geçilmiştir.