Önce şunu tespit edelim, AK Parti Türkiye’de siyasetin güvenilirliğini yitirdiği bir dönemde bizzat toplumun talepleri ve beklentileriyle ortaya çıkmış bir partidir. Çünkü AK Parti öncesinde ekonomi iflas ettiği için toplum bir arayış içindeydi, yasaklar ve baskılar dayanılmaz hale geldiği için özgürlük istiyordu, her bireyin korkmadan kendisini ifade edebileceği demokratik bir ortam talep ediyordu.
İşte AK Parti’yi var eden bu beklentilerdir, bu taleplerdir. Dolayısıyla toplum, AK Parti iktidarının icraatlarında doğrudan kendisini bulduğu için de büyük bir teveccüh göstermiş ve her seçimde de iktidara taşımıştır.
***
Dolayısıyla bugün AK Parti’yi değerlendirmenin temel kriteri, toplumun ekonomik ve demokratik beklentileriyle paralellik arzetmek durumundadır. Çünkü AK Parti’yi var eden de, yukarılara taşıyan da demokratik değerlerdir, ekonomik kalkınmadır. Ayrıca bu Parti bir zümrenin, grubun ya da cemaatin değil, doğrudan milletin kendisinin oluşturduğu bir partidir. Eğer bugün toplumun beklentileriyle AK Parti’nin mevcut yapısı arasında bir zaaf algısı varsa, bu negatif algıyı düzeltmenin yolu, işin başında bizzat milletin talepleriyle şekillenen kuruluş felsefesinin ve ideallerinin ihya edilmesinden geçmektedir.
Muhtemelen AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, partiyle ilgili bu negatif algıyı görmüş olmalı ki grup toplantılarındaki konuşmalarında çok net bir ifadeyle, “AK Parti, milletin bağrından çıkmış ve bugüne kadar gücüne hep milletten almış bir partidir. Milletimizle irtibatımızın zayıfladığı gün, bizim Allah göstermesin bittiğimiz gün olacaktır” diyerek teşkilatları uyarma ihtiyacı hissetmiştir.
Aslında AK Parti’nin 70 milyonu kucaklamayı hedefleyen temel ilkelerinde bir sorun yok. Esas sorun, AK Parti’nin etrafında kaçak yerleşim alanları açan, doğrudan Erdoğan adına racon kesen ve parti ile millet arasındaki irtibatı zayıflatan yasa dışı unsurların fazla ön planda duruyor olmasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde, “Kimse benim adıma konuşamaz, eğer bir racon kesilecekse onu ben keserim” diye açıkça uyarıda bulunmasına rağmen kaçak raconcular işleme devam etmektedirler.
Öyle ki bunların içinde, gazetecilik hayatım boyunca yakından tanıdığım bazı ateist isimler bile AK Parti adına racon kesebilmektedirler. Yanlış anlaşılmasın kimsenin ateistliği ile, ideolojik tercihleriyle hiçbir sorunum yok. Tam aksine, bu ülkede herkes kimliğini, ideolojik tercihlerini hiçbir endişeye kapılmadan açıkça ifade edebilmelidir ve de kendini rahat hissetmelidir.
***
İlkesel olarak esas itiraz edilmesi gereken, bazılarının kendi kimliğini gizleyerek, dahası sanki ezelden beri AK Partiliymiş gibi yaparak bu partiye nizamat vermeye kalkmasıdır.
İşin en dramatik tarafı da, bir ateistin kimin ne kadar AK Partili olup olmadığını, kimin ihanet içinde olduğunu belirleme noktasında kendisini yetkili bir makam olarak görmesidir.
Maalesef şu ana kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan dışında, her fırsatta kaçak et kesimi yapan bu yasa dışı unsurlara karşı AK Parti kurumsal olarak toplumun yüreğini ferahlatacak bir tavır ortaya koyamamıştır. Eğer kararlı bir duruş gösterilebilmiş olsaydı, bu kaçak raconcular ortalıkta bu kadar rahatlıkla ellerini-kollarını sallayarak dolaşamazlardı.