Demokrasi karşıtlarının en çok kullandığı argüman, “Çin teknolojik gelişmede en önde gelen ülkelerden birisi; Çin’de demokrasi yok ama güçlü teknolojisi var ve dünyaya meydan okuyor, demek ki keramet demokraside değilmiş...”
Evet, kalkınmanın ‘insani gelişmişlik’ boyutunu dikkate almadığınız zaman bu yaklaşım doğrudur. Ama kalkınma dediğimiz olgu sadece teknolojik aygıtlardan ibaret değildir.
Sürdürülebilir, adil kalkınma, ekonomik büyüme ihtiyacının yanı sıra hakkaniyet, demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğünün en yüksek amaç olması anlamına gelir. Ayrıca adil bir kalkınma sadece bugünün ihtiyaçlarını değil, gelecek nesillerin hayatını da dikkate almak durumundadır.
***
Demokrasi, adil kalkınma, yönetenlerle yönetilenlerin etkili bir işbirliği yapabilmesini gerektirir. Bu ise, ancak en geniş manasıyla demokrasiyi gerçekleştirmekle mümkün olur. Hükümetlerle halklar arasında güvene dayalı bir ortaklığı gerçekleştirebilmek için ise, insan hakları en geniş anlamıyla garanti altına alınmak zorundadır. En önemlisi de hakkaniyete dayalı, eşitlikçi bir yönetim inşa edebilmek için inanç, ırk, etnik köken anlamında her türlü ayrımcılığın yok edilmesi elzemdir.
Yine biliyoruz ki, 1980’li yıllardan itibaren bazı iktisatçılar kalkınmanın ölçülmesinde kullanılan GSYİH’nin özünde bir eksiklik barındırdığını ileri sürmüşlerdir. Bu iktisatçılar, yoksulluk, yetersiz beslenme, düşük okur/yazarlık, sınırlandırılmış kişisel özgürlük gibi iktisadi ve sosyal hastalıkların kalkınmanın sürdürülebilir olması bakımından GSYİH’nin yetersiz olduğuna dikkat çekmişlerdir.
Görüldüğü gibi sadece teknolojik üstünlük, insani gelişmişliği de içeren gerçek anlamda bir kalkınmışlığı temin etmiyor. Pekala diktatoryal yönetimler de üstün teknolojiye sahip olabilirler, ama adil, hakkaniyete dayalı, kişi hak ve hürriyetlerini teminat altına alan bir yönetim oluşturamazlar. Dolayısıyla bu tür ülkelerin sosyal adalete dayalı bir kalkınma sağladıklarını söylemek mümkün değildir.
Denebilir ki, “Adamlar teknolojide dünyanın bir numarası konumundalar, dolayısıyla insanların daha fazla özgürlüğe sahip olmamasının ya da hukukun üstünlüğünün bulunmamasının ne önemi var ki...” Eğer hukukun, adaletin ve özgürlüklerin bir anlam ifade etmediğini ve önemli olanın sadece teknolojik üstünlük olduğunu düşünürseniz bütün bunların aslında bir önemi yok demektir.
Ama unutmayalım ki, insanlık yüzyıllarca adaletin temini ve özgürlükler için mücadele etmiştir. Çünkü toplumlarda huzur ve barışın sağlanabilmesi için ekmek, su ve hava kadar adalete ve hürriyete de ihtiyaç vardır. Dolayısıyla özgürlük, adalet ve eşitlik gibi temel insanlık değerlerini reddetmekle insanlık tarihinin gerçeklerini değiştirmek mümkün değildir.
Bir gerçeğin altını çizmekte yarar var ki, bugün en hızlı demokrasi karşıtları bile Çin’de, Suudi Arabistan’da, Afganistan’da ya da Kuzey Kore’de yaşamak istemeyeceklerdir. Zira bu ülkelerde her şey ülkeyi yöneten kişinin iki dudağı arasındadır. Mesela Suudi Arabistan’da kral bir sabah kalktığında ülkenin önemli iş adamlarını, bürokratlarını, gazetecilerini tek bir cümleyle cezaevine atabilir ve hiçbir güç ondan hesap soramaz. O canı neyi isterse onu yapabilir, çünkü ülke de, insanlar da onun malıdır. Eğer sıkıntılı bir durum söz konusuysa, ayetler ve hadislerle yaptıklarına bir meşruiyet zırhı bile oluşturabilir.
***
Kısacası Suudi Arabistan gibi ülkelerin petrolü, parası olabilir. Eğer bütün mesele zenginlikse bu ülkeyi kalkınmış ülke statüsünde bile değerlendirebilirsiniz. Ama Allah’ın akıl ve irade bahşettiği hiçbir aklı başında insan herhalde adaletin ve hürriyetin olmadığı böyle bir ülkede gönül rızasıyla yaşamayı tercih etmeyecektir. Unutmayalım, ‘hukukun üstünlüğü’ kavramı durup dururken değil, insanların ve toplumların hakkını-hukukunu korumada hayati bir öneme sahip olduğu için geliştirilmiştir.
BM’nin 2015 yılında ‘insani gelişmişlik’ endeksini baz alarak hazırladığı rapora göre ‘yaşanabilecek ülkeler’ sıralaması özellikle Müslüman ülkeler açısından ibret verici bir nitelik taşımaktadır, sıralamada ilk 15 ülke şöyle: Norveç, Avustralya, İsviçre, Danimarka, Hollanda, Almanya, İrlanda, ABD, Kanada, Yeni Zelanda, Singapur, Hong Kong, Lihtenştayn, İsveç ve İngiltere... Türkiye ise 72’nci sırada.