Çok tuhaf ve absürt bir ülke burası… İktidar son bir hamleyle ‘yeni anayasa’ kampanyası başlattı, muhalefet dahil herkesin destek vermesini bekliyor. Yargı bağımsızlığını sağlayacak, özgürlüklerin önünü açacak yeni bir anayasaya kim itiraz edebilir ki…
Ama iktidarın böyle bir anayasa hazırlayabileceği konusunda, toplumsal hafızada ne yazık ki bir güven duygusu oluşmuş değil. Çünkü bir taraftan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun üzerinde ‘ahmak’ sözü yüzünden ‘siyasi yasak’ kılıcı sallandırılırken, bir taraftan da CHP eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, Selahattin Demirtaş’ı övdüğü gerekçesiyle 3.5 yıla kadar hapis ve ‘siyasi yasak’ davası açılıyor. Bilindiği gibi 2020 yılında MHP genel başkan yardımcılarının şikayet dilekçeleri üzerine Kılıçdaroğlu hakkında soruşturma başlatılmıştı. Ama ne hikmetse mahkeme, şikayetten ancak 3.5 yıl sonra dava açtı.
Açıkçası Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile artık devlet çarkının daha hızlı döneceğini biliyorduk ama yargının bu kadar hızlı(!) işleyeceğini pek akıl edememiştik, neyse çok şükür bunu da gördük ama neden şimdi? İnşallah bu meseleye de “iyi saatte olsunlar” karışmamıştır…
Zira biliyoruz ki Kılıçdaroğlu’na Çubuk’ta yapılan saldırı olayında, yargımız hukuki normları işletme konusunda bugünkü kadar hassas bir görüntü vermemişti. Nitekim uzun bir sürüncemenin sonunda Kılıçdaroğlu’na saldıran ‘inek hırsızı’ vatandaş paçayı yırtmış ve AK Partililer tarafından eli öpülerek kahraman ilan edilmişti. Yaşayarak görüyoruz ki hukuk sistemimiz bazıları için daha hassas ve merhametli olabiliyormuş…
Aslında Kılıçdaroğlu’na açılan davanın en tuhaf tarafı; Selahattin Demirtaş’ı övmenin ‘suç’ olarak tanımlanıp dava açılabiliyor olmasıdır. Ben bir hukukçu değilim elbette ama Allah’ın bahşettiği akıl nimetiyle yasaların getirdiği ‘suç’ tanımına bakarak kimlerin suçlu, kimlerin ‘hain’ ya da kimlerin ‘vatansever’ ilan edildiğini anlayabilecek kadar bir zekaya sahip olduğumu düşünüyorum.
Eğer Demirtaş’ı övmek suçsa ve bu yüzden Kılıçdaroğlu’na dava açılabiliyorsa, Türk yargısı acilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de dava açmalıdır. Bilindiği gibi AİHM, 2020 yılında Selahattin Demirtaş’ın ifade, özgürlük ve güvenlik, serbest seçim haklarının ihlal edildiğine hükmetmiş ve ‘derhal serbest bırakılması’na karar vermişti.
Yani anayasamızın 90. Maddesinde yaptığımız değişiklikle iç hukukumuzun parçası haline getirdiğimiz AİHM, Demirtaş’ı ‘serbest bırakın’ diyor. Kısacası AİHM de Kılıçdaroğlu gibi suç işliyor… Haydi Türk yargıçları göreve, dava açın ve haddini bildirin bu Avrupa İn Hakları Mahkemesi’ne!..
Şimdi yargı gerçekten ne yapacak?
“Hukukun üstünlüğü” ayağının kaybolduğu bir Türkiye’de, yargı kahramanlık yapıp AİHM’ye dava açarsa şaşırır mıyız? Elbette şaşırmayız. Hatırlayalım, Anayasa Mahkemesi, TİP Milletvekili Can Atalay’la ilgili iki kez ‘hak ihlali’ kararı verdiğinde Yargıtay 13. Ceza Dairesi anayasayı bile yok sayarak kararı uygulamayıp AYM’ye meydan okumuş ve yüce mahkeme üyelerine dava açacağını söylemişti. Gerçi şu ana kadar henüz bir icraat görmedik ama… Maalesef biz faniler mevcut alaturka sistemin faziletlerini anlayamadığımız gibi, yargımızın hukuksal atraksiyonlarına da yetişemiyoruz bir türlü.
Hal böyleyken, iktidar şimdi hepimize ‘yeni anayasa’ şarkısı söyletmeye çalışıyor. Ancak bu yeni hamlenin hukukun temel kavramlarından çok, siyasi bir kampanya olarak sunulması son derece manidar. İktidarın “darbe anayasından kurtulma” sloganıyla başlattığı bu kampanyada, ‘yargı bağımsızlığı’nın, ‘kuvvetler ayrılığı’nın, ‘denge-denetleme’ prensibinin adı bile geçmiyor.
İktidarla aynı paralelde değerlendirmelerde bulunan Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez de diyor ki: “Ülkemizin daha demokratik, daha özgürlükçü, daha çağdaş, daha kapsayıcı bir anayasaya ihtiyacı vardır..” Görüldüğü gibi Yargıtay Başkanı’nın gündeminde de ‘yargı bağımsızlığı’ yok, bol bol ayağı yere basmayan afaki cümleler… Kısacası, Prof. İzzet Özgenç’in ifadesiyle ‘iktidarın kayığında’ yeni anayasa şarkıları söylüyor Yargıtay Başkanı da…
Bir taraftan ‘yeni anayasa’ şarkıları söylerken, bir taraftan da hiç zaman kaybetmeden Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’na ‘siyasi yasak’ korkusunun salındığı bir yargısal ortamda ‘daha özgürlükçü anayasa’dan söz etmek, herhalde dünyanın n traji-komik hikayesi olsa gerek.
Mevcut anayasanın uygulanmadığı, Anayasa Mahkemesi’ne meydan okunduğu bir ülkede nasıl bir ‘yeni anayasa’ hazırlanabilir, bilen varsa beri gelsin…