Kemalist’imiz de dindarımız da fetihçidir...

Mehmet Ocaktan

Toplumların tarihinde yaşanan tecrübeler her zaman çok değerlidir. Zira yaşanan büyük acılar ve bu acıların yarattığı travmalardan ders almayı başarabilen toplumlar, aynı zamanda geleceği inşa etmede zengin bir tecrübe birikimine sahip olurlar. Biliyoruz ki Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi, 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan yıkımların bir daha yaşanmaması amacıyla bir çare olarak ortaya çıkmıştır. Ve bu insan hakları kavramıyla birlikte tabii hukukun yeniden doğuşu gerçekleştirilmiş ve yasaların da üzerinde insanın doğuştan, vazgeçilmez, devredilemez birtakım haklarının bulunduğu ve devletin bu hakları korumakla yükümlü olduğu anlayışı yerleşmiştir. Kısacası, insan haklarının vazgeçilmezliğinin hukukun garantisi altına alınması İkinci Dünya Savaşı’nın insanlık hafızasına nakşettiği tecrübeler sayesinde gerçekleşmiştir.

Doğal olan gerek bütün bir insanlık coğrafyasında, gerekse bu topraklarda yaşanan tecrübelerin bizim toplumumuz için de insani anlamda bir tekamül örneği oluşturmasıdır. Ama bütün bu tecrübelere rağmen, bazı zihniyet gericiliklerinin Türkiye toplumunda hala yaşanmaya devam ediyor olması endişe vericidir.

Bu konuda en son Cumhuriyet Bayramı’nda metroda yaşanan bir olay var ki, aslında bu örnek bile nasıl bir hal içinde olduğumuzun en önemli göstergesidir. İddia şu; Cumhuriyet Bayramı’nda metronun içinde cübbeli bir adamı gören bir grup, cübbeli vatandaşı hedef alarak sesli bir şekilde 10. yıl marşı çalıp, adama zoom yapıyorlar. Açıkçası olayın gerçek ayrıntısı böyle midir bilemiyoruz. En masum haliyle, muhtemelen Cumhuriyet bayramının da coşkusuyla gençler, cübbeli vatandaşı görünce biraz fazla motive olup, bu vatandaşa karşı nezaket sınırlarını aşan bir tavır sergilemiş olabilirler. Olay mahallinde olmadığımız için meselenin kriminal boyutunu bilemeyiz. Eğer mağdur olduğu belirtilen kişi, gerçekten kendisine karşı bir tacizde bulunulduğuna inanıyorsa, bu vahim bir durumdur, dahası kelimenin tam anlamıyla yobazlıktır.

Ancak meselenin çok daha önemli bir boyutu var, o da toplum olarak her zaman ”fetihçi” bir ruh hali içinde olduğumuz gerçeğidir. İster dindar-muhafazakar kesimler, isterse Kemalist paradigmaya iman etmiş kesimler olsun fırsatını bulduğumuz her an karşımızdakinin üzerinde “fetihçi” rüzgarlar estirmeyi pek seviyoruz. İtiraf etmek gerekiyor ki, genlerimizdeki bu fetihçi ruh yüzünden eğer karşımızda düşman yoksa bile, yeni düşmanlar yaratıp zaferler kazanmaya ayarlı bir toplumuz biz...

Mehteri görünce Türklük gurur ve şuuruyla coşup, “İleri, ileri haydi ileri Alalım düşmandan eski yerleri” diyerek yeni seferlere koşmayı ve şehit olmayı severiz biz...

Maalesef insanlık dünyasında yaşanan bütün değişimlere rağmen, Türkiye ne rövanşizm yobazlığından, ne de fetih rüyalarından bir türlü kurtulamıyor. Çünkü bilim, sanat-edebiyat ve düşünce alanında yeni yaratıcılıklardan çok, fetih rüyalarına ayarlı olan toplumumuzda Kemalist-laik kesimler cübbeli vatandaşları görünce akıllarına 10. Yıl marşını söylemek, Kemalistleri gören cübbeli vatandaşların aklına da tekbir getirmek geliyor.

Kısacası genel anlamda İslam dünyasının, özelde ise Türkiye’nin bilimde, teknolojide neden gelişmiş dünya ile arasındaki mesafenin bu kadar açıldığını anlayabilmek için genlerimizdeki fetihçi kodları doğru analiz etmemiz gerekiyor. Aynı toplum içinde birbirlerine karşı zaferler kazanma peşinde koşan insanların, rasyonel aklı kullanarak bilim, teknoloji ve sanat üretmeleri asla mümkün değildir. Böyle bir zihin dünyasından dünya çapında bilim insanları, büyük müzisyenler, mütefekkirler değil, olsa olsa ancak yeni mehter marşları beklenebilir.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (60)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.