Dünyadaki yolculuğumuzda belli zamanlarda, belli duraklarda tarifsiz kederler yaşıyoruz, bazen geçmişi bazen de geleceği unutmak istediğimiz anlar oluyor. Ama her şeye rağmen farklı acılardan, farklı tatlardan ve yaşanmışlıklardan beslenen şiirler ve şarkılarla kederleri durdurmaya çalışıyoruz. Tıpkı Birhan Keskin’in dizelerinde olduğu gibi…
/”Şimdi” ve “burada” olmanın kederine karşı çıkmadım.
dünyada iki kapılı bir han gibi durmanın,
buraya böyle gelmiş olmanın,
geçene yol açmanın, ki içinden rüzgar geçirmenin
ne büyük güç istediğini anladım. durmanın ne büyük sabır…/
Farklı coğrafyaların kültürlerinde yetişen, farklı tecrübelere sahip şairlerin dizeleri, müzisyenlerin harikulade eserleri bizim için hep bir sığınak olmuştur. Düşünün ki günbatımı eşliğinde, Fransız besteci, org sanatçısı ve piyanist Gabriel Fauré’nin Pavane, Op.50 eserini dinliyorsunuz, inanılmaz melodisiyle ruhunuzu coşturup kalbinizi ilham perilerinin kanatlarına bırakıverir adeta…
Bestekarı tarafından ‘zarif’ olarak nitelendirilen bu eserde flüt ve piyanonun eşsiz uyumu karşısında insan gayri ihtiyari “İşte zarafetin gerçek anlamda tanımı bu…” deme ihtiyacı hissediyor. Bu eser, Mr. Nobody filminde ve daha pek çok çalışmaya ilham kaynağı olmuştur. Fauré, insanın içine işleyen, ruhunu okşayan besteler yapmış bir dâhidir.
Bilindiği gibi Mr. Nobody, hem oyunculuk hem de sürrealizm ile görsel sinema dilinin başarıyla buluştuğu bir filmdir. Gabriel Fauré, Hans Zimmer, Eric Satie, Ella Fitzgerald, The Diamonds gibi usta müzisyenlerin parçalarından seçilen film müzikleri Mr. Nobody’yi adeta ölümsüzleştirmiştir.
Çağdaş Fransız müziğinin ünlü isimlerinden biri olan Gabriel Fauré, daha çok piyano ve oda müziği türündeki bestelerinde başarılı olmuştur. En tanınan eserleri pavane, Op.50, requiem, piyano için nocturne’ler ve şarkılarıdır. Armonik ve melodik açıdan daha güçlü bir stile sahip olan en büyük eserlerini ise ustalık döneminde yazmıştır. Pavane, insanın ruh dünyasını ciddi anlamda değiştirebilen bir eserdir.
Fauré’nin son eserleri daha ince ve hassas bir ruhun izlerini taşımaktadır. Belki de sanatçıyı daha çok bu eserleriyle anlamaya çalışmak gerekir. Özellikle sağırken yazdığı İkinci Piyano Kanteti (1921) ve Re Minör Trio (1923) ilk eserlerine göre daha güçlü manevî ışıklar taşır. Fauré bu eserlerinde Tanrı’ya teslimiyeti notalara aktarmıştır. Dinleyici açısından çok kolay olmayan ama zihin dünyanızda büyük hazlar yaratan nağmeler bahşetmiştir.
Galiba şu günlerde yüreğimize işleyen, ruh dünyamızı zenginleştiren bu tür müziklere daha çok ihtiyacımız var. Zira yaşadığımız bu toplumda hayatımıza dair kasvetli hikayelere tanıklık etmek zorunda kalıyoruz. Toplumlar, insanlar sanki bir çıldırmışlık hali yaşıyorlar ve hiç de iyi şeyler olmuyor. Sembolik anlamda ifade etmek gerekirse, her gün cennetle cehennem arasında gidip geliyoruz adeta…
İşte tam da bu yüzden kederlerimizi durdurmak için şiire, müziğe vuruyoruz kendimizi… Ve Gabriel Fauré’nin Op. 50 eseri başlıyor, kelimenin tam anlamıyla bir günbatımı fotoğrafında bu müzik aklımı başımdan alıyor… Biliyorum ufukta sonbahar şarkıları var, elimi çabuk tutmalıyım. Ve hızla pencereleri açıp hüzünle mutlulukların toptan yaşandığı bir Ağustos’a daha veda ediyorum.