Çünkü İsrail’i yöneten bir terörist var ve Yahudi halkı dahil bütün insanlığa ateş ediyor, kanlı elleriyle dünyamızı kirletiyor. Önceki gün gece Gazze’de el-Ehli Baptist Hastanesi’ni bombaladı, tedavi olmayı bekleyen kadınlar çocuklar, hastalar, doktorlar olmak üzere 500 kişiyi katletti ama dünyanın kılı bile kıpırdamıyor.
Bu nasıl bir dünyadır ki insanlar kendi ölümlerini seyrediyor, katillerini alkışlıyorlar, işte buna dayanamıyorum. Netanyahu, son hastane bombalamasıyla açık bir soykırım suçu işleyen insanlık düşmanı bir ölüm makinesi olduğunu bütün dünyaya bir kez daha göstermiş oldu.
Hala içinde küçücük de olsa bir vicdan kırıntısı olan herkesin artık bu gerçeği görmesi gerekiyor. Ve bu konuda umutsuz da değiliz, halen dünyanın değişik ülkelerinde bu ‘insanlık suçu’na karşı yükselen isyan çığlığı biraz olsun yüreklerimizi serinletmeye devam ediyor. Ancak Amerika’nın başını çektiği, İspanya, Portekiz, İrlanda ve İskoçya hariç neredeyse bütün Avrupa ülkelerinin, bu ‘soykırım’ suçlusu Netanyahu’ya yalakalık yapmak ve katliamlarına destek olmak için sergiledikleri hazin görüntü hepimizi utandırıyor.
Ama öyle anlaşılıyor ki hastaların bile katledilmesi Amerika için insanlığa karşı yapılmış bir suç olarak görülmüyor. ‘Hastane katliamı’nın gerçekleştirilmesinin üzerinden 12 saat bile geçmeden Netanyahu ile ortak basın toplantısı düzenleyen ABD Başkanı Biden, adeta Netanyahu’yu kutlayan bir eda ile “İsrail’in cesareti ve kararı gurur verici” ifadesini kullanarak insanlık tarihine geçmiş oldu…
Ama hemen hatırlatalım, Gazze’deki ‘hastane katliamı’ açık bir insanlık suçudur ve Netanyahu mutlaka yargılanmalıdır. Sonuca ulaşması şimdilik hayal gibi gözükse de Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail’e ‘savaş suçu’ soruşturması yapılabileceğine ilişkin bir açıklama yaptı.
Kaderin cilvesine bakın ki dünyada demokratik değerlerin, insan haklarının, özgürlüklerin ve ‘hukuk devleti’ kavramının gelişmesine önemli katkılar sağlayan Amerika, aynı zamanda Vietnam’da, Afganistan’da ve Irak’ta insani değerleri hiçe sayan uygulamalarıyla da kötü bir sicile sahip.
Ne zaman Amerika, demokrasiye ve insanlık değerlerine karşı cüretkar bir tavır içine girse, Amerikalı şair Allen Ginsberg’in o meşhur “Amerika” şiirini yeniden okuma ihtiyacı hissediyorum, işte o şiirin bir bölümü:
/İnsanlarla savaşı ne zaman sona erdireceğiz Amerika?
Al şu atom bombanı kıçına sok.
Kafam bozuk, Amerika, bir de sen üstüme varma,
Kafam yerine gelene dek şiir miir de yazmayacağım.
Söyle bana Amerika ne zaman melekleşeceksin sen?
Ne zaman anadan doğma olacaksın
Ne zaman bakacaksın mezarlıktan Amerika?/
Maalesef Gazze’de yaşanan insanlık dramı karşısında topyekün Batı dünyasının sergilediği gayri insani ve de ırkçı tutum, epey bir süredir küresel ölçekte yaşanan ‘demokrasi krizi’ni daha da derinleştirecektir.
İki binli yılların sonlarına kadar, dünyanın önemli bir bölümünde demokrasinin arzu edilir bir sistem olduğu yönünde güçlü bir algı ve arzu vardı. Ancak son yıllarda küresel ölçekte bir demokrasi krizinden söz edilmeye başlandı.
Özellikle demokratik ülkelerle antidemokratik ülkeler arasında bir karşılaştırma yapıldığında, demokratik sistemlerde de tıpkı despotik ülkelerde olduğu gibi kişisel hak ve özgürlüklerin tehdit edilir hale geldiği, otoriter eğilimli liderlerin yükselişe geçtiği, ırkçı dalganın güç kazandığını gösteren örnekler yaygınlık kazanmaya başladı.
Haliyle ırkçı söylemle beslenen otoriter eğilimlerin giderek güç kazanması demokratik değerlere ve demokratik kurumlara olan güveni de sarstı. İşte demokratik dünyanın bizzat kendi içinde demokrasi krizinin yaşandığı bir dönemde, Batı dünyasının ‘Avrupa değerleri’ni yok sayarak Netanyahu’nun Gazze katliamlarına arka çıkması, Avrupa adına büyük bir talihsizlik olmuştur.
Şimdi Avrupa bu haliyle dünyanın farklı coğrafyalarındaki insanlara, demokrasinin, farklılıkları yok etmeden ortak bir yaşama kültürü olduğuna, özgürlüklerin ve en temel insani hakların herkes için geçerli olduğuna nasıl inandıracak?
Kabul etmek gerekiyor ki Avrupa’nın, demokrasiye ihanet niteliği taşıyan bu çifte standartçı uygulamalarından sonra haklı olarak insanlarda “Demek ki Batı işine gelmediğinde demokrasiden feragat edebiliyor ve askıya alabiliyormuş” kanaati daha da güçlenecektir. İşte demokrasinin esas krizi da bu…